0
yorum

24 Aralık 2009 Perşembe

Son 10 Yılda Uzay ve Astronomi Alanında Yaşanan En Önemli 10 Olay

Büyük heyecanla girdiğimiz 2000 yılının ardından on yıl geçti ve 2010'a girmeye hazırlanıyoruz. Her senenin sonunda olduğu gibi bu yıl da çeşitli konularda birçok sene sonu değerlendirmesi ve yılın en önemli olayları seçildi. Bunlardan biri de tabii ki UzayveAstronomi sitesinde sevgili İmir'in hazırladığı "Son 10 Yılda Uzay ve Astronomi Alanında Yaşanan En Önemli 10 Olay" derlemesi ve anketi. Siteyi ziyaret ederek sizin için en önemli olduğunu düşündüğünüz başlığı oylayabilirsiniz.



WMAP'in verileriyle oluşturulan kozmik mikrodalga fon ışınımı haritası - Evrenin 380 000 yaşındaki halini gösteren ve kameralarımızla görebileceğimiz en derin görüntü (Telif Hakkı : NASA )

Ankette uzay ve astronomi ile ilgili birçok alandaki önemli gelişmelere yer verilmiş. Benim seçimim kendi ilgilendiğim alan olan kozmoloji konusunda büyük çığırlar açan WMAP uydusunun elde ettiği bilgilere... Evrenin kökenini, yaşını, içeriği ve evrimini açıklama çabası insanlık tarihinde ilk defa mitlerden ve efsanelerden arındırılmış şekilde bilimin objektif yöntemleriyle bu kadar detaylı yapılabiliyor olmasının elde ettiğimiz en büyük kazanımlardan biri olduğunu düşünüyorum. 2003 yılında WMAP'in çığır açtığı, önümüzdeki yıl da Planck uydusunun göndereceği verilerle katkı sağlayacağı çalışmalar ile içinde yaşadığımız evreni çok daha iyi tanıma ve anlama fırsatı bulacağız. WMAP ve çalışmaların arka planındaki bilim hakkında bilgi almak için NASA - Universe 101 sitesini ziyaret edebilirsiniz.
0
yorum

16 Aralık 2009 Çarşamba

Herschel'den Kızılötesi bir Gösteri

Geçtiğimiz günlerde NASA'nın kızlötesi görevi WISE'ı uzaya uğurlamıştık, bugün de ESA'nın kızılötesi görevi olan Herschel Uzay Teleskobu'nun elde ettiği harika bir görüntü paylaşıldı. Gökyüzünü kızılötesi dalga boyunda inceleyen Herschel teleskobu bu yılın ortasında Planck uydusu ile birlikte fırlatılmıştı ve ilk gönderdiği görüntülere bakıldığında büyük gelişmelerin yolda olduğu görülüyordu. Herschel, şimdi de şu ana kadar görüntülenememiş bir yıldız doğum bölgesininin detaylı görüntüsünü elde ederek dedektörlerinin gücünü bir kez daha kanıtladı.

Telif Hakkı: ESA / Herschel

Görüntülenen alan Kartal takım yıldızı bölgesinde ve bizden 1000 ışık yılı ötede bulunuyor. Toz ve gaz bulutlarıyla çevrili alanın derinliklerini ancak Herschel'in hassas olduğu kızılötesi dalga boyunda gözlemek mümkün. Görüntülenen alan 70 ışık yılı genişliğinde ve içerisinde 700'e yakın yeni oluşan yıldız barındırıyor.

Dünya'dan yapılan astronomik gözlemlerde bilindiği gibi atmosferin bozucu etkisi çok büyük. Elektromanyetik spekturumun gama ışını, kızıl ötesi gibi bantları atmosferden geçemiyor. Kızılötesi bantın belirli dar aralıkları geçerken bir taraftan da atmoserin kendisinin kızılötesi bantta ışınım yapması bu gözlemlerin Dünya'dan yapılmasını imkansız hale getiriliyor. İşte bu yüzden Dünya yörüngesinde Herschel gibi uzay teleskoplarına ihtiyaç duyuyoruz.

Atmosferin geçirgenliği; dalga boyunun soldan sağa arttığı üstteki grafikte çukur bölgeler atmosferin geçirgen olduğu bantları gösteriyor. Optik bantın ve radyo bantının tamamını geçirirken diğer dalga boylarında kısmen geçirgen olduğu veya hiç geçirmediği görülüyor. Detaylı incelemek için resme tıklayınız. (Kaynak Wikipedia)

Peki gökyüzünü kızılötesi bantta gözlemenin bize getirdikleri neler? Öncelikle gökyüzünde bazı cisimler gözümüzün gördüğü optik bantta ya da daha yüksek enerjili X-ışını gibi bantlarda ışınım yapabilecek kadar sıcak değillerdir. Örneğin ortalama 37 derece sıcaklığa sahip bizim vücudumuz da ancak kızılötesi bantta ışıma yapabilmektedir( yaptığı ışımanın en yüksek olduğu bant desek daha doğru olur... bknz: kara cisim ışıması) Bahsetiğimiz cisimlere örnek olarak çekirdeklerinde nükleer reaksiyonları daha tetiklememiş yeni oluşan yıldızlar, yıldızlar arasında veya yıldız oluşum bölgelerinde görülen gaz ve toz bulutları, gezegenlerin çoğunluğu gösterilebilir.

Yukarıdaki görüntüde de parlak olan bölgelerde gizlenmiş ön-yıldız(proto-star) aşamasında 700'e yakın yıldız bulunuyor. Bunlardan 100 kadarının tam olarak ön-yıldız aşamasında olduğunu, kalan 600'ünün de yakın zamanda bu aşamaya geçeceği tahmin ediliyor.

Herschel'in görevi boyunca elde edeceği bu şekildeki etkileyici görüntüler artık ESA'nın OSHI (Online Showcase of Herschel Images) sitesinde yayınlanacak. Şu ana kadar elde edilmiş üç görüntüyü daha detaylı incelemek için siteyi ziyaret etmenizi öneririm...

0
yorum

Hubble'dan Muhteşem "Bebek Yıldızlar"

Çocuklara astronomi anlatırken yıldızlarında da tıpkı insanlar gibi doğup, büyüyerek öldüklerinden bahsediyorum. Yaşları görece daha az olan(birkaç milyon yıl) bebek yıldızları örnek vermek için genelde Avcı Bulutsu'nun içinde gelişen parlak mavi yıldızların olduğu bir fotoğrafı kullanıyordum. Ama artık kesinlikle farklı bir fotoğrafı kullacağım : Hubble'ın dün yayınladığı muhteşem bir fotoğrafı :

Ekim ayı içerisinde yapılan gözlemlerle elde edilen fotoğrafta morötesi ve görünür dalga boyunda ışıklar kullanılıyor. Mavi renkler yüksek ışıma gücüne sahip dev yıldızlardan, yeşil renkler oksijen ve kırmızılar ise parlayan hidrojen gazından geliyor.(Telif Hakkı : NASA/ESA )

Muhtşem bir fotoğraf! Galaksimizin uydu galaksisi Büyük Macellan içinde 30 Doradus bulutususu olarak anılan bir yıldız oluşum bölgesi... İçerisinde yaşları daha birkaç milyon yıl olan yüzlerce mavi "bebek" yıldız. Bebekler belki ama kütleleri Güneş'in yüz katı. Büyük kütleli yıldızlar "hızlı yaşayıp genç öldükleri" için de birkaç milyon yıl sonra büyük bir süpernova patlaması ile yok olacaklar. Bu kadar büyük bir yıldız oluşum bölgesine Samanyolu'nda rastlanmıyor; böylesine aktif bir bölgenin de bizden sadece 170 000 ışık yılı uzaklıktaki Macellan Bulutunda olması astronomların yıldız oluşumları konusunda inceleyecekleri harika bir hedef olmasınını sağlıyor.

Güney yarım küreden görülen Büyük Macellan bulutsusu(LMC) ve fotoğrafta dahi göze çarpan 30 Doradus yıldız oluşum bölgesi (Telif Hakkı :A. Fujii )

Hubble'a en son eklenen Geniş Alan Kamerası 3 yerleştirildiği günden bu yana elde ettiği her görüntü ile mükemmel sonuçlar veriyor. Yukarıdaki fotoğrafa bakıp etkilenmemek elde değil! Düşselliğin sınırıda duru bir gerçeklik....

Kaynak : HubbleSite
0
yorum

15 Aralık 2009 Salı

Benzer bir Güneş Sistemi Bulmaya Doğru...

Dün Twitter üzerinden "küçük yeşil adamları" bulmaya gittikçe yaklaştığımızı belirtip yeni duyurulan 6 Güneş Sistemi dışı gezegen keşfini paylaşmıştım. Konuyla ilgili bugün okuduğum bir çok kaynak bu keşfin gerçekten Güneşdışı gezegen araştırmalarında Dünya benzeri bir gezegen bulma yolunda çok önemli bir adım olduğunu vurguluyor. Peki yapılan keşif tam olarak neydi?

Güneşdışı bir gezegenin hayali çizimi (Kaynak : Gezegenavı)

Duyurulan 6 yeni gezegen keşfi, Gezegenavı sitesine göre şu anda sayıları 400'ü aşmış Güneşdışı gezegen keşifleri arasında artık çok da alışılmadık değil, fakat bu seferki durumu özel kılan gezegenlerin etrafında dolandıkları yıldızların Güneş'e çok benzemeleri, hatta başka bir deyimle ikiz Güneş'ler olmaları. Duyuruya konu olan ilk yıldız Başak takım yıldızında çıplak gözle dahi görülebilen 61 Virginis yıldızı. Bize uzaklığı 28 ışık yılı olan bu sistem, yakınlığı ve yıldızının Güneş'e kütle, yaş ve kimyasal bileşim yönünden benzerliği nedeniyle astrobiyologların ve Güneşdışı gezegen araştırmacılarının en favori hedeflerinden biriydi. Araştırmacılar Keck ve Anglo-Australian teleskoplarının son verilerini kullanıp dikey hız tekniği ile 61 Virginis etrafında üç gezegen gözlemeyi başardılar. Bunun yanında ayrı bir grubun Spitzer uzay teleskobu ile aynı yıldızın etrafında Güneş-Pluton mesafesinde kalın bir toz halkası olduğunu keşfetmesi bu yıldız sisteminin Güneş Sistemine beklenildiğinden daha da fazla benzediğini ortaya çıkardı.
61 Virginis'in etrafındaki gezegenlerin yörüngelerinin Güneş Sistemi'ndeki iç gezegen yörüngeleriyle yapılan karşılaştırılması. Üç gezegenin yörüngesi de Venüs'ün yörüngesinin içinde kalıyor. Telif hakkı : University of New South Wales/Carnegie Institution.

Keşfedilen üç gezegenin yörüngesi de 61 Virginis yıldızını Güneş Sistemi'nin merkezinde gibi düşünürsek Venüs'ün yörüngesinin içinde kalacak şekilde ve kütleleri 5-7 Dünya kütlesi arasında. Elde edilen sonuçlar, Güneş'e benzer yıldızlarla etrafındaki toz diskleri arasında Dünya'ya benzer, yaşam barındırabilecek özelliklere sahip olan gezegenlerin olabileceğini gösteriyor.

Başak takımyıldızındaki 61 Vir'i görmek için sabah 5-6 gibi Güney yönüne bakmanız gerekiyor. Stellarium'dan alınan yukarıdaki görüntüde yıldızın konumu gösteriliyor.

Habere konu olan ikinci yıldız ise bizden 76 ışık yılı uzaklıkta olan (katolog numarası ile) HD 1461. Bu gezegen etrafında da varlığı kesinleştirilen üç gezegen bulundu ve bunlardan biri 7.5 Dünya kütlesinde bir "Süper-Dünya". Diğer iki gezegenin de bilgileri verilerden oluşturulmaya çalışıyor.

Bu keşifler uzun zamandır hareketli olan Güneşdışı gezegen araştırmalarını daha da heyecanlı hale getiriyor. Bir zamanlar herhangi bir temel dayanağımız olmadan ancak bilim-kurgularda öne sürdüğümüz yaşanabilir gezegenleri artık bilimsel yöntemlerle keşfetmeye çok yakınız. Bilim insanları Güneş'e benzer bir yıldız etrafında Dünya benzeri bir gezegenin keşfinin önümüzdeki birkaç yıl içinde olacağına kesin gözüyle bakıyorlar. Buna tanıklık edebilecek olmamız muhteşem bir şey!

Keşfilerin makalelerine ilgili bağlantılardan (61 Vir ve HD1461 ) erişebilirsiniz.

Kaynak: Centauri Dreams
0
yorum

11 Aralık 2009 Cuma

Gökyüzünü Kızıl Ötesinde Taramak : VISTA

Astronomi alanında yapılan çalışmalar on-yirmi yıl öncesine kadar teleskop zamanları alınarak, belirlenen hedeflere yönelip tek tek veriler alınarak gerçekeleştiriliyordu. Zamanla bilgisayarların işlem gücünün artması ve robotik teleskop teknolojilerinin de ilerlemesiyle yavaş yavaş belirli zaman aralıklarına yayılmış gökyüzü tarama projeleri yapılmaya başladı. Gökyüzünün belirli bir bölgesi seçilip bu alan uzun zaman boyunca sürekli gözlenerek çok detaylı veriler elde edilebiliyor, ardından bu veriler tüm dünya ile paylaşılarak herkesin üzerinde çalışması sağlanabiliyor. İlk başlarda, hali hazırda tek tek gözlemler yapılan teleskopların çalışma zamanlarının bir kısmı gökyüzü taramalarına ayrılıyorken artık bütün çalışma programı taramalara adanmış teleskoplar kuruluyor. Elde ettiği ilk görüntüleri yayınlanan Avrupa Güney Gözlemevi'nin VISTA Gökyüzü Tarama teleskobu da işte bu teleskoplardan biri...

Telif Hakkı: ESO/Y. Beletsky

4.1 metrelik dev aynası ile Avrupa Güney Gözlemevi ESO'nun Şili-Atacama çölündeki Paranal gözlemevinde yer alan VISTA teleskobu kızılötesi dalga boyunda çalışıyor. Bizim gözlerimizin algılayabildiği görünür ışıktan daha büyük dalga boyuna sahip olan kızılötesi ışınlar evrende genelde soğuk veya gaz ve toz bulutlarının arkasına saklanmış cisimleri ayrıca evrenin genişlemesi nedeniyle yaptığı ışıma kızılötesine kaymış cisimleri gözlememize yardımcı oluyor. (Hatırlarsanız bundan önceki yazımda bahsettiğim erken evrene ait görüntünün kızılötesinde olmasının sebebi son saydığım nedenden yani evrenin genişlemesiyle galaksilerin yaydıkları ışığın kızılötesine kaymasıydı.) Üzerinde bulunan 67 megapixellik kamerası bir taraftan çok yüksek çözünürlüklü görüntüler elde ederken aynı zamanda geniş bir görüş alanına sahip olduğundan bulutsular gibi geniş bir alana yayılmış bölgeleri kolaylıkla görüntüleyebiliyor.

ESO, VISTA teleskobunun ilk gözlemlerinden elde edilen üç tane muhteşem fotoğraf yayınladı ve herbiri teleskobun gücünü gözler önüne seriyor.

Telif Hakkı: ESO/J. Emerson/VISTA. Acknowledgment: Cambridge Astronomical Survey Unit

İlk fotoğraf Avcı takımyıldızında bulunan Alev Bulutsusunun muhteşem görüntüsü. Görünür ışıkta bulutsunun merkezi gaz bulutları nedeniyle görünmezken kızılötesi dalga boyunda merkezdeki genç yıldız kümeleri gözler önünde. Fotoğrafın ortasının hemen altında yansıma bulutsusu NGC 2023, sağ altta ise ünlü At Başı Bulutsusu görülüyor. Fotoğrafın sağ üst bölgesindeki parlak yıldız Avcı'nın kuşağındaki parlak üç yıldızdan biri.

Telif hakkı: ESO/VISTA

İkinci fotoğraf galaksimiz Samanyolu'nun merkezinin bir görüntüsü. Karşılaştırmak amacıyla sol tarafta görünür dalga boyunda elde edilmiş bir görüntü, sağ tarafta ise VISTA tarafından elde edilmiş kızılötesi bir görüntü bulunuyor. Sağdaki fotoğrafta kızılötesi ışınların galaksi merkezindeki yoğun gaz bulutlarının içinden kolaylıkla geçebilmesi sebebiyle çok daha fazla yıldız olduğu görülebiliyor.

Telif Hakkı: ESO/J. Emerson/VISTA. Acknowledgment: Cambridge Astronomical Survey Unit

En son fotoğraf ise Samanyolu'nun içinde bulunduğu Yerel Galaksi Kümesine en yakın kümelerden olan Fornax galaksi kümesinin etkileyici bir görüntüsü. Farklı yapılarda galaksilerden oluşan küme kütle çekimiyle birbirine bağlı durumda.

VISTA şu an için en büyük gökyüzü tarama teleskobu olma özelliğini taşıyor ve elde ettiği bu görüntüler önümüzdeki yıllarda kızılötesi dalga boyunda büyük gelişmeler kaydedileceğinin bir göstergesi.

Kaynak : ESO
0
yorum

8 Aralık 2009 Salı

Evrenin En Derin Görüntüsü

Ortaokul-lise yıllarımda Bilim ve Teknik dergisinden okuduğum ve anlamaya çalıştığım astronomi yazıları üzerine çok fazla kafa yorardım fakat genelde çoğu sonuçsuz olurdu. Bir yazıda ışığın sonlu bir hıza sahip olması nedeniyle evrende ne kadar uzağa bakarsak bir o kadar da geçmişe baktığımızı öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı tarif edemem. Üzerinde biraz düşününce şöyle bir şey gelmişti aklıma : "Madem evrenin 13 milyar yıl gibi bir süre önceye dayanan bir başlangıcı var, ben de öyle derine bakarım ki Büyük Patlama'yı da görebilirim!!" Vay canına!! Düşüncesi bile heyecan veriyor...Bu gerçekten mümkün mü peki? Teknik birkaç sebepten dolayı malesef hayır(bu konuyu başka bir yazıya saklıyorum) fakat bu argümanın ilk başlangıca kadar olmasada Büyük Patlama'dan belirli bir zaman sonrasına kadar işe yarayacağını öğrenmiş bulunuyorum ve bilim insanları Hubble uzay teleskobunu kullanarak bu zamanı sürekli geriye çekmeye yani gittikçe evrenin daha genç halinin görüntüsünü elde etmeye çalışıyorlar. Hubble'ın son yayınladığı fotoğraf da evrenin daha sadece 600 milyon yaşındaki halini ortaya koyuyor... Bu görüntü şu ana kadar elde edilmiş en derin görüntü!


Yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki her bir nokta içinde ortalama 400 milyar yıldız barındıran birer galaksi ve bu görüntü gökyüzünde Ay'ın kapladığı alanın sadece 15'te biri kadar büyüklükteki bir bölgeyi kapsıyor. Tek kelime ile muhteşem!

Bu görüntü geçtiğimiz aylarda teleskoba yeni yerleştirilen Wide Field Camera 3 ile kızılötesi bantta alınan bir görüntü. Normalde bu galaksileri görünür ışıkta(optik bantta) gözlememiz beklenirken evrenin genişlemesi sebebiyle galaksilerden çıkan ışığın yol boyunca dalga boyu uzamış ve kırmızı renge doğru, daha net bir şekilde belirtmek gerekirse yakın-kızılötesine kaymıştır. Bunu aşağıdaki şekil gibi düşünebilirsiniz:

Evren genişlediğinde ışığın dalga boyunun(iki ardışık tepe arasındaki uzaklık) arttığını gösteren bir çizim

Bu dalgaboyu uzamasını galaksiden gelen ışığı bir tayfçeker ile analiz ederek kolaylıkla gözleyebiliriz. Bunu beyaz ışığı pirizmadan geçirdiğimizde renklerine ayrılması gibi düşünebilirsiniz. Burada anahtar nokta, kaynağımız yıldızlar veya galaksiler olduğunda renklerine ayrılan bu ışık tayfını tamamen düzgün ve sürekli olarak değil, aralarında kesikli kesikli çizgilerle gözleriz. Bu çizgilerin herbiri ışıma yapan atomlarla ilgili olup herbirinin kesin bir konumu vardır. Evrenin genişleme etkisi bu çizgileri olmaları gerektiği konumdan alıp kırmızıya doğru kaymalarına neden olur (bknz : aşağıdaki resim). Bu nedenle Hubble'ın yayınladığı yukarıdaki görüntü ancak kızılötesi bir kamera ile elde edilebilir.

Hubble'ın yayınladığı görüntüdeki renklendirme de bazı renkler için "yapay renklendirme metodu"(false colour image) ile yapılmıştır. Görüntüdeki mavi renkler kısa, yeşil renkler orta ve kırmızılar ise uzun kızılötesine yakın(near infra-red) dalgaboyunu temsil ediyorlar.

Büyük Patlama'dan bu kadar kısa zaman sonrasının görüntüleri kozmoloji çalışmaları için altın değerinde denilebilir. Erken evrendeki galaksi ve yıldız oluşumları; bu galaksilerin birbirleriyle etkileşimleri en tartışmalı konular arasında geliyor. Hubble ile bu gözlemlerin yapılmasının ardından üç ay geçmesine rağmen daha şimdiden verileri kullanarak 12 tane makale yazıldı bile.

Bu çalışmalardan ve 2014'te Hubble'ın takipçisi olacak James Webb Teleskobu ile elde edilecek verilerden Büyük Patlama'nın görüntüsü olmasa da evrenin en derin bölgelerinin görüntüleri alınmaya devam edilecek...

Kaynak : Hubblesite
0
yorum

Güneş Sisteminin Önerilen Yeni Şekli

Güneş Sistemi denildiğinde genellikle Güneş ve etrafındaki gezegenler, ardından belki Pluto ve birkaç cüce gezegen dışında pek birşey akla gelmez. Halbuki birçok cüce gezegene ev sahipliği yapan Kuiper Kuşağı ve Güneş Sistemini bir küre şeklinde sardığı düşünülen ve kuyruklu yıldızların da kaynağı olan Oort Bulutu genelde arkaplanda kalır. Bütün bunların yanında belki de en çok arka planda kalan şey ise Güneş Sisteminin sınırını çizen ve Güneş rüzgarlarının etkisinin en son hissedildiği bir bölge : heliosheat . Güneş rüzgarları Güneş Sistemimizin çevresinde heliosphere adında bir katman oluşturur ve bu katmanın en dış bölgesi de heliosheat bölgesidir.

Üstteki kutucukta Kuiper Kuşağı ve Güneş Sistemi'nin dış bölgelerindeki cüce gezegenlerin yörüngüleri görülürken kutucuğun altındaki gösterimde ise Oort bulutu görülüyor.

Bahsi geçen bölge Güneş Sisteminin yıldızlar arası ortam ile sınırını oluşturuyor ve biliyoruz ki Güneş de galaksimizin merkezinin etrafında döndüğünden, sınırı oluşturan bu yapı ile birlikte yıldızlar arası madde içerisinde hareket ediyor. Bundan önceki araştırmalar Güneş Sistemini sarmalayan bu yapının kuyruklu yıldıza benzer bir şekli olduğunu gösteriyordu; yani yoğun bir top şeklinde bir kafa ve ardında bir kuyruk. Cassini uydusunun son verileri ise bu model üzerine tekrar düşünülmesi gerektiğini gösteriyor, çünkü yapılan son ölçümler heliosphere'in bir küre şeklinde olduğunu söylüyor.

Küre şeklindeki Güneş Sistemi yıldızlar arası madde içinde ilerliyor. Küre üzerindeki renklendirme ise yüzeyinden gelen parçacıkların enerji yoğunluklarınıa göre oluşturulmuş. (Kaynak JPL)

Cassini'den haberdar olanlar "Cassini ve heliosphere'in ne ilgisi var?" diyebilirler(haberdar olmayanlar için Cassini Saturn etrafında dolanan bir uzay aracı); ben de öyle düşünmüştüm fakat bilmediğimiz şey Cassini'nin üzerinde Satürn'ün manyetik alan ölçümlerini yapan bir dedektör olması ve bu dedektörün heliosheat'den Güneş Sistemi'nin içine doğru yönelmiş yüksüz parçacıkları da tespit edebilmesi.

Peki yüksüz parçacıklar nasıl oluşuyorlar? Yıldızlar arası madde sınırındaki soğuk yüksüz gaz ve Güneş rüzgarları ile gelen yüksek enerjili plazma(elektron ve iyonlardan oluşan) bulutunun karşılaşması sonucunda plazma haldeki atomlar yüksüz hale geçerek manyetik alanın etkisinden kurtulurlar ve Güneş Sistemi'nin içine doğru yönelirler. Bu gibi durumlar Güneş Sistemi'nin sınır bölgesinin yanında gezegenlerin çevresinde de sıklıkla görülür. İşte, Cassini üzerindeki dedektörler Satürn dışından gelen bu yüksüz parçacıkları tespit ederek bir harita çıkardılar ve bundan yola çıkarak Güneş Sisteminin şeklini modellediler. Elde edilen verilere göre sınır bölgenin kalınlığı Dünya-Güneş mesafesinin 30-40 katına yakın ve şekli daha çok küreye benziyor.

Cassini verileriyle oluşturulmuş bu görüntüde merkezde Satürn ve etrafında da Güneş Sistemi gösterilmiş. Kırmızı renkler heliosheat'den gelen yüksek enerjili yüksüz parçacık kaynağı bölgeleri, maviler ise daha düşük enerjili bölgeleri gösteriyor. Kahverengi bölüm ise Satürn'ün etkisiyle gözlenemeyen "karanlık bölgeleri" gösteriyor. (Kaynak : JPL )

Küçük bir not olarak da 70'lerin sonlarında uzayın derinliklerine gönderilen Pioneer araçları şu anda heliosheat içinde hareket ediyorlar ve yeni modele göre 2020'ye kadar Güneş Sistemi'nden çıkıp artık yıldızlar arası maddenin içinde yol almaya başlayacaklar...

Yeni verilere göre oluşturulan bu çok renkli resim Güneş Sistemi'nin şeklini, ayrıca Pioner araçlarının da konumlarını gösteriyor. (Kaynak : JPL )
4
yorum

7 Aralık 2009 Pazartesi

Gökyüzü nasıl görünürdü?

Işıklardan uzak, temiz bir gökyüzü altında oturup o muhteşem manzarayı seyrederken hayallere dalmaktan kendimi alamam. Devasa evrendeki olağan bir galaksi içinde belki de sıradan bir gezegen üzerinden yıldızlara bakıyorum, iç çekiyorum ve şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum : "Acaba başka bir yerden gökyüzü nasıl görünürdü?"

Tabii bu başka yerden kastım Güneş Sisteminin dışında bir yer, zira Güneş sistemi içerisinde gökyüzündeki yıldızların görünür konumları ve yoğunlukları pek de farklı olmayacaktır. Örneğin bir arkadaşım saniyede yüzlerce kez dönen bir nötron yıldızının (pulsar) etrafında dolanan bir gezegenden gökyüzü nasıl görünür diye sormuştu. Düşünsenize, kutuplarından yüksek enerjili jetler saçan ve saniyede devasa hızlarda dönen bir cisim gökyüzünde nasıl bir görüntü oluştururdu. Tabii böyle bir nötron yıldızının çevresindeki ortamın manzaranın keyfini çıkarmak için oldukça "kaotik" olacağını unutmamak gerek ama sadece hayal kuruyoruz değil mi? Aşağıdaki görüntü bu konuda çizilmiş hayali bir resim. Böyle bir görüntü gerçekten etkileyici olurdu.

Bir pulsar etrafındaki bir dış-gezegen görüntüsü (Kaynak : Discovery)

Bir başka hayal ettiğim gökyüzü manzarası ise küresel bir küme ya da evrenin ilk zamanlarında görülen kompakt bir galakside oluşmuş bir gezegene ait. Aralarındaki ortalama mesafeler bir ışık yılından daha az yüzbinlerce yıldızın arasında gökyüzünde oluşan görüntü oldukça parlak olsa gerek. Geçen yıllarda Hubble'ın yayınladığı bir haberde böyle bir çizime yer verilmişti.

Bugünkü bildiğimiz galaksilerden çok çok daha küçük olan fakat aynı sayıda yıldıza ev sahipliği yapan kompakt bir galaksiden gökyüzü manzarası (Kaynak : HubbleSite)

Bir başka merak ettiğim görüntü ise yaklaşık 4 milyar yıl sonra gerçekleşeceği düşünülen Andromeda ve Samanyolu galaksilerinin etkileşerek birbirinin içinden geçeceği anda Dünya'dan görülecek gökyüzü görüntüsü. İki galaksinin kütle çekimi etkisiyle birbirine yaklaşırken ve birbirlerinin şeklini bozarken bizim gözleyebilecceğimiz görüntüyü hayal etmekte gerçekten zorlanıyorum. Bu muhteşem olayı göremeyecek olmamız ise işin en can sıkıcı tarafı...
Samanyolu galaksisi Andromeda galaksisi ile etkileşirken (Kaynak : STSCI)

Bu yazıya ilham veren asıl konu ise ,Orbiting Frog blogunda rastladığım, eğer Dünya'nın etrafında tıpkı Satürn'ünki gibi bir halka olsaydı bu nasıl görünürdü? Ekvator düzleminde konumlanmış bir halkanın Dünya'nın çeşitli yerlerinden nasıl görünebileceğine dair harika bir video hazırlamışlar. Videodan alınan aşağıdaki görüntüde Paris'te gökyüzünde doğudan batıya uzanan halkanın muhteşem görüntüsünü görüyorsunuz.

Açıklamalarla birlikte oluşturulmuş videoyu aşağıdan ya da burdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz :



Sizin de bu şekilde hayal ettiğiniz bir gökyüzü görüntüsü var mı? Yorum kısmından cevaplarınızı bekliyorum!
0
yorum

3 Aralık 2009 Perşembe

LHC'de ilk çarpışmalar

Geçtiğimiz haftalarda CERN'deki dev parçacık hılandırıcısı LHC'nin çalışmaya başladığı duyurulmuştu. Bir yıllık aradan sonra ilk ışınların hızlandırıcı tünele inject edilmesiyle günümüzün en büyük fizik deneyi başlamış oldu.

Geçen yılki sorunun ardından kontrollü bir başlangıç ile 900 GeV enerji ile hızlandırıcı devreye girdi ve 20 Kasım tarihinde ilk proton demetleri hızlandırıcı tünelinde saat yönünde dönmeye başladılar. (Hızlandırıcının çalıştığı enerji düzeyleri hakkında geçen yazıma göz atabilirsiniz ) CERN'deki bu heyecanlı anı aşağıdaki fotoğraf çok güzel bir şekilde özetliyor.

Proton demetlerinin hızlandırılmaya başlanmasınının üstünden üç gün geçmişti ve deneyin alt gruplarındna ilk çarpışma tespiti haberi geldi. 23 Kasım'da önce ATLAS, ardından LHCb ilk çarpışmaları görüntülediler. Bununla ilgili CERN'in hazırladığı videoya göz atmanızı tavsiye ederim:


Ve dün LHC'nin bir alt deneyi olan ATLAS elde ettiği ilk çarpıştırma verileriyle oluşturulan ilk makaleyi yayınladı( arXiv:0911.5430 ). Quantum Diaries'den Zoe Louise Matthews yazısında merak edeneler için ilk çarpışmaların tespit edilip verilerin nasıl işlendiğine kadarki süreci detaylı bir şekilde anlatmış. İlgili yazı için tıklayınız.

Son olarak, hızlandırıcı çalışmaya başlamadan medyada ilginç bir haber yayılmıştı: civardan geçen bir kuşun ağzından düşen bir ekmek parçasının elektrik sisteminde bir soruna yol açtığına dair. Haberlerde anlatıldığı kadarıyla komik duruyordu fakat bu hafta CERN'in yayınladığı basın bülteninde böyle bir şeyin olmadığını, yaşanan bir günlük elektrik probleminin çarpıtıldığı açıklandı... İlgili yazı için tıklayınız...

Doğanın en ince detaylarını gözler önüne serecek böylesi bir deneyin başlangıcı ve somut ilerlemeler kat ediyor olması gerçekten heyecan verici. Önümüzdeki günlerde çok daha heyecan verici gelişmelere tanık olacağımıza eminim...
2
yorum

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yılbaşına Uzay Fotoğrafları ile Geri Sayım!

İki aya yakın bir süre geçmiş son yazımın üstünden.. En son yeni başladığım bölümüm hakkında birşeyler karalamışım ve öyle bırakmışım. Bir süredir bilgisayar sorunu yaşadığımdan dolayı tam anlamıyla "çevrimdışı" durumdaydım, yavaş yavaş geri dönmeye çalışıyorum. "İki aydır nerelerdeydim, neler yapıyordum" temalı nispeten sıkıcı bir yazı yerine muhteşem uzay fotoğrafları ile ilgili birkaç bağlantı paylaşmak istiyorum...

Boston Globe bir süredir yayınladığı "Big Picture" albümlerinde bu ay Hubble'ın muhteşem fotoğraflarını ağırlıyor...Noel'e geri sayım şeklinde her gün yeni bir fotoğrafın yayınlanacağı bölümü geri sayan bir takvim gibi düşünebilirsiniz. Noel sizin için pek birşey ifade etmeyebilir ama aynı şeyi fotoğraflar için söylemek mümkün olmasa gerek. Açılışı etkileyici bir görüntüsü olan gezegenimsi bulutsu NGC 2818 ve Samanyolu'nun merkezi fotoğraflarıyla yaptılar; devamını merakla bekliyoruz.

Bu harika görüntüde galaksimiz Samanyolu'nun merkez bölgesininin 300 ışık yılı genişliğindeki bölümü görülüyor. Görüntüde yeni oluşan dev kütleli yıldız bölgeleri ve merkezi çevreleyen yüksek sıcaklıklı iyonize gaz oluşumları görülüyor. Bu fotoğraflar Hubble ve Spitzer uzay teleskoplarının elde ettikleri görüntüler birleştirilerek elde edilmiştir.. (Kaynak : HubbleSite)

Aynı düşünceyle Planetary Society blogunda yazılar yazan Emily Lakdawalla'da yılbaşına kadar blog üzerinden Güneş Sistemi ile ilgili ilginç ve etkileyici görüntüleri paylaşacağını duyurdu. Dün gönderdiği ilk fotoğrafta Satürn'ün dördüncü büyük uydusu Dione'nin Cassini uzay aracı tarafından elde edilmiş görüntüsünü ve ilgili birkaç bilgiyi paylaştı.

Cassini tarafından görüntülenen Satürn'ün uydusu Dione. Yüzeydeki parlak yol şeklindeki bölgelerin Pioneer görevindeki biliminsanları tarafından volkanik akıntılar olduğu düşünülmüştü fakat yakın zamandaki Cassini göreviyle bunların yakın zamanda oluşmuş parlak yarıklar olduğu tespit edildi. (Kaynak : Planetary Society)

İlginizi çektiyse her gün Planetary Society bloguna göz atmayı unutmayın!

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki