0
yorum

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Gök Ayna tekrar ışık saçmaya başladı!

GökGünce'ye yazı yazamamamın verdiği suçluluk hissini, kaldığı yerden astronomi ile ilgili ışık saçmaya tekrar başlayan başka bir blogun-Gök Ayna'nın duyurusunu yaparak hafifletmeye çalışayım istedim.


Gök Ayna, sevgili dostum Çağdaş'ın astronomi ile ilgili Türkçe yazılar ve bağlantılar paylaştığı harika bir günce. Kendi deyimiyle "değişen şeyleri gözlemeyi seven" Çağdaş, bloğunda düzenli olarak güncel astronomi haberlerini ve değişken yıldız gözlem verilerini paylaşıyor. Bir süreliğine ara verdiği Gök Ayna'ya tekrar yazıyor olması gerçekten çok sevindirici.. Gök Ayna'yı sık ziyaret edilenler listesine ekleyerek bu sevince siz de ortak olun ;)

NOT : Antalya'daki gözlem şenliği ve bu sıralar hayatıma radikal değişikliklerle yön verme çabalarımdan dolayı buralar bir-iki hafta daha sessiz olabilir. Fakat bu sessizliği fırtına öncesi sessizlik olarak da değerlendirebilirsiniz.. Çok yakında "sıkı" astronomi yazılarıyla kaldığımız yerden devam edeceğiz.. Sevgiler...
0
yorum

6 Temmuz 2009 Pazartesi

BloggingHeads'de Kozmoloji Sohbetleri

Evrenin en uç noktalarını ilgilendiren en güncel kozmoloji teorilerini anlaşılır bir dille tartışan iki fizik profesörünün muhabbetini dinlemek başımıza gelebilecek en güzel şey olsa gerek! (kendim için konuşsam daha iyi olacak :) ) Bunun için fazla uzağa gitmeye de gerek yok üstelik; harika bir fizik bloğu olan Cosmic Variance'tan Sean Carrol ve Mark Trodden geçen hafta Bloggingheads.Tv'de tam da hayal ettiğim şeyi gerçekleştirdiler.

BloggingHeads genelde Amerikan blog yazarlarının karşılıklı anlaşıp web kameralarının önünde yaklaşık 1 saat boyunca belirlenen bir konu üzerine tartışmalarının, bazen kapışmalarının yaınlandığı bir site. Yakından takip ettiğiniz blog yazarlarının bu tartışmaları kaçırılmayacak bir fırsat. Sitede benim ilgimi çeken ise her Cumartesi yayınlanan "Science Saturday" tartışması. Geçen haftaki programda ise biri CalTech'ten(Sean Carrol) diğeri Pennsylvania Ünv.'den(Mark Trodden) uzman kozmologların tartışması vardı :



İki konuşmacı da konularında önde gelen kişiler olduğundan ve kavramları konuyla popüler anlamda ilgilenen kişiler için açık bir şekilde anlattıklarından dolayı tartışma oldukça akıcıydı. Akıcı ve açık dediysem de konuyla ilgili temel gelişmelerden haberiniz yoksa anlatılanlar iki "fizik profesörünün" teknik atışmasından öteye gitmeyebilir, uyarmadı demeyin. Muhabbetin 40. dakikasından sonra bir kaç teknik konuya girdiklerinde Sean Carrol konuyla ilgili bir espri bile yapıyor : "Bu dakikadan sonra ancak "sıkı dinleyiciler" kaldığına göre bu konulara da girebiliriz..."

Konuştukları hakkında küçük bir özet vermek gerekirse öncelikle evrenin en güncel veriler ışığında içeriğinden bahsediyorlar. Bilindiği gibi %4 elektron, proton ve nötrondan oluşan bildiğimiz madde, %22 karanlık madde ve %74 karanlık enerji(bunların yanında çok küçük oranda nötrino ve fotonları da ekleyebiliriz). Tartışma asıl olarak karanlık madde ve karanlık enerji üzerinde dönüyor.

Öncelikle karanlık maddenin "orada bir yerde" olduğunu gösteren delillerden konuşuyorlar.(Bu delillerden biri ile ilgili eski bir yazım için tıklayınız.) Sürekli verilen örnek olan galaksilerin dış kollarının dönüş eğrilerindeki garipliklerin yanında temel anlamda evrenin ilk anlarında hafif elementlerin oluşumundaki(nucleosynthesis) payı ve ilerleyen zamanlarda galaksi ve galaksi kümeleri gibi büyük ölçekli yapıların oluşmasındaki rolünden bahsediyorlar. Eldeki bu verileri teorilerle açıklamak için elimizdeki "bildiğimiz madde" yetmiyor, ortaya "karanlık madde" adında bilinen madde ve temel kuvvetler ile etkileşime girmeyen(kütle çekimi hariç), yani ışımayan bir madde türü ortaya atmak durumunda kalınıyor. Bu maddenin de evrende büyük galaksi ve galaksi kümelerini çevreleyen bir hale şeklinde olduğu düşünülüyor. Karanlık madde konusunda en heyecan verici şey ise bu bilinmeyen maddenin ne olduğunu öğrenmeye oldukça yaklaşmış olmamız. Mark Trodden, yakında çalışmaya başlayacak LHC parçacık hızlandırıcısında karanlık maddenin kütlesine yakın enerjilerde bu egzotik parçacıklarla karşılaşabileceğimizi söylüyor.

Eldeki verilerin teorilere uymaması nedeniyle ortaya "karanlık" bir madde atmaktansa eldeki Einstein teorilerini değiştirmeyi öneren başka bir teori olan MOND(Modified Newtonian Dynamics) hakkında da konuştular. MOND'un belirli verileri açılayabildiğini fakat galaksi kümeleri ve ya erken evren oluşumlarında yetersiz olduğunu belirttiyorlar. Yeni öğrendiğim bir şey ise MOND'un aynı zamanda evrenin hızlanarak genişlemesine neden olan "karanlık enerjinin" çözümü için de kullanılabileceğinin düşünülüyor olması. Her ne kadar MOND türü uyarlamalarla Einstein'ın teorileri modifiye edilmeye çalışılsa da teoriler ilk günkü sağlam duruşunu sergilemeye devam ediyorlar..

İkinci konu ise yukarıda da söylediğim gibi evrenin %75'ini oluşturduğu düşünülen ve boş uzayın kendi barındırdığı enerjisiyle ilişkilendirilen "karanlık enerji". Bu konu şu anda kozmolojide çözüm bekleyen en büyük sorular arasında... 1998 yılına kadar evrenin bir şekilde genişlediği biliniyordu fakat bu genişlemenin zamanla azaldığı düşünülüyordu (Evrenin genişlemesi üzerine eski bir yazım için tıklayınız.). Tam da bunu doğrulamak amaçlı gözlemler yapan iki grubun ayrı ayrı keşifleri bütün herkesi şaşkınlığa uğrattı; çünkü evren hızlanarak genişliyordu, yani ivmeleniyordu. Kütle çekiminin geriye çeken yavaşlatıcı etkisine ters olarak evreni dışarı iten bir enerji söz konusu olmalıydı ve böylece "karanlık enerji" ortaya kondu. Karanlık enerji hakkında bilinenler karanlık maddeninkilerin yanında çok çok az... Artık günümüzde gönderilen modern kozmoloji uyduları sayesinde bu gizemli enerjinin üzerindeki sis perdesinin de kaldırılacağı düşünülüyor...


Tartışmanın son kısmında ise karanlık enerji tartışmalarının doğurduğu "antropik ilke" konusu tartışılıyor. Antropik ilkeye göre evrendeki bazı sabitlerin (evrenin genişlemesi ile ilgili kozmolojik sabit, ince yapı sabiti(fine structure constant) gibi...) belirli değerler almasının sebebi, eğer bu değerleri almasalardı evrenin bu yapısıyla oluşmayıp bizim de oturup bunları ölçme fırsatımız olmayacağıdır. Yani bu değerler mevcut koşullar için en uygun değerlerdir, ne eksik ne fazla... Tabi bu konu çok tehlikeli yönlere kayabilir(tıpkı bir çok din ve mistisizm fırsatçısının kaydırmaya çalıştığı gibi). Ne kadar rahatsız edici olsa da elimizde şu anda bu sabitlerin neden bu değerde olduklarını açıklayan bir teorimiz yok. Mark Trodden bu konuyla ilgili harika bir görüş sunuyor : "Şu anda temel gezegen oluşumları hakkında bilgilerimiz var; gezegenlerin yaşanabilir bölge içinde veya dışında oluşmalarını etkileyen faktörleri biliyoruz ve şu anda bunların nedenleri hakkında sorular sorabiliyoruz. Evren hakkında, bu gibi soruları nasıl sormamız gerektiğini söyleyen elimizde güvenebileceğimiz güçlü bir teorimiz daha yok..." Oldukça mantıklı... (Konuyla ilgilenenler için Leonard Suskind'in Cosmic Landscape kitabı şiddetle tavsiye edilir)

Uzun ve ağır bir yazı oldu farkındayım ama konuyla ilgili merakımı ve görüşlerimi elimden geldiğince basitleştirerek paylaşmak istedim. Evrenin başlangıcı ve geleceği ile ilgili bu gibi konuları konuşabiliyor olmak beni en çok heyecanlandıran şey; en yakın zamanda bu çalışmaların içine doğrudan katılacak olmam ise daha da heyecan verici...
0
yorum

3 Temmuz 2009 Cuma

Gökyüzü Keyfine Devam : 4-5 Temmuz

Bir süredir astronomi yazılarına ara vermiştim; sınavlar, etkinlikler derken kalemim soğumaya yüz tutmadan tekrar geri dönmeye çalışıyorum. 2009 yılı içinde haftasonları gözlem yapacaklara küçük bir rehber amaçlı UzayveAstronomi.com'da yazdığım "Hafta Sonu Gökyüzü Keyfi"ne aynı hızla devam ediyoruz.

Yazılara başladığım kış aylarının aksine artık hemen her gece gözlem için müsait; hava durumlarından bahsederken artık umutsuz konuşmak zorunda kalmayacağım! Siz de bu fırsatı değerlendirmeye çalışın derim! Şehir ışıklarından biraz uzaklaşıp çıplak gözle veya küçük bir dürbün ya da teleskopla gökyüzüne baktığınızda keşfedecek çok şey bulacaksınız. Gözlemlerinizden önce de her Cuma akşamı GökGünce'ye ya da UzayveAstronomi'ye uğrayarak o haftasonunun en uygun hedeflerinden 3'ünü detaylarıyla bulabilirsiniz.


Bu haftaki gökyüzü keyfinde bizi 3 hedef bekliyor : Yunus takımyıldızı, harika bir çift yıldız Albireo ve M92 küresel yıldız kümesi...

Ben de bir fırsat yaratıp bu haftasonu şehir ışıklarından kaçıyorum. Gökyüzünün keyfini Saros Körfezi'nde bir grup arkadaşla çıkaracağım. Yazıyı okuyup bu haftasonu gözlem yapanların da yorumlarını bekliyorum!

Yıldızların ışığının her zaman yolunuzu aydınlatması dileğiyle!
6
yorum

2 Temmuz 2009 Perşembe

Gönüllü Astronomi Yaz Okulu 5. Gün

Bir aydır planladığımız ve bir haftadır gerçeklemeye çalıştığımız yaz okulu çalışmamızın son gününe geldik : 5.Gün. Bugüne kadar çocuklara uzay araştırmalarını, Ay'ı ve Güneş Sistemini, takımyıldızlarını tanıttık. Son gün ise çocukların beyinlerini biraz zorlayıp derin uzay, temel astrofizik ve kozmoloji gibi konulardan bahsetmek istiyorduk. Günün sonunda gördük ki çocukların zorlandığı falan yok, tam tersine anlattıklarımızın daha da ötesini öğrenmeye açıklar. Bu benim astrofizik ve kozmoloji konularını bu seviyede ilk kez anlatışımdı ve açıkçası başarıp başaramayacağıma dair küçük endişeler taşıyordum. Çocukların öğrenmeye açık zihinleri ve merakları bunun hiç de büyük bir problem olmadığını bana gösterdi.

İlk olarak dün akşamki çizimleri kontrol ettik. Çocuklar teleskopta gördüklerini tıpkı Galileo gibi çizmişti. Satürn'ün halkalarını, kimi gördüğü gibi üzerinde ince bir çizgi şeklinde kimi ise hayalindeki gibi büyük halkalar şeklinde çizmişti. Hepsi büyük bir yıldızı hak ediyorlardı!


Çizimlerin kontrolünden sonra çalışmalarımız Emre'nin "Yıldızların Evrimi" sunumuyla başladı. Yıldızların tıpkı insanlar gibi doğup, büyüyüp en sonunda öldüklerini vermekti amaç. Bilinenin aksine gökyüzünün değişmez bir ortam değil, tam tersine sürekli bir değişim içinde olan dinamik bir yapı olduğunu göstermek... Yıldızların doğum alanları olan bulutsulardan başlayarak yavaş yavaş büyüyen yıldızların en sonunda supernovalar şeklinde uzaya saçılmaları ve ardında garip yıldız kalıntıları bırakmaları çocukların çok ilgilerini çekti.

Emre'nin sunumu oldukça renkli ve hareketliydi !

Bahsettiğimiz konunun içine bizim Yıldızımız Güneş'in nasıl girdiğini anlattığımızda ufak birkaç problem yaşadık. Güneş'in milyarlarca yıl sonra şişerek gezegenleri içine alacak olması ve en nihayetinde çok az ışık saçan bir beyaz cüceye dönüşecek olması çocukları biraz ürkütmüştü açıkçası. Bir de yıldızların öldükten sonra oluşturdukları karadelikler bu ürkütücü senaryoya tuzla biber ekmişti resmen. Hemen araya girerek bunun korkulacak bir durum olmadığını, bahsettiğimiz olayların hem zaman olarak hem de mekan olarak bizden çok uzakta gerçekleştiğini; ayrıca bu süreçlerin evrenin altında yatan temel mekanizmalar olduğundan bahsettik. Her ölen yıldız yeni bir yıldızın doğumunun habercisiydi; bu tıpkı insanların hayatına benziyordu. Yaş itibariyle "ölüm,yokluk" gibi kavramları algılamakta zorluk çeken bir kesime bu konuların anlatımı gerçekten ter döktüren cisntenmiş, öğrenmiş olduk :) Ama sonuçta olayın sonunu tatlıya bağlamış olduk. Bu konuda uzman bir pedagogdan yardım alınabilir diye düşünüyorum. Herhangi bir fikri olan varsa yorum kısmından paylaşırsa sevinirim.

Sunumun ardından bahsettiğimiz karadeliklerin görsel olarak gösterimine geçtik. Bunun için esnek bir çarşaf, basketbol topu ve bilyalar kullandık. Kenarlarından gerdiğimiz çarşaf uzayı temsil ediyor, üzerine koyduğumuz basketbol topu ise uzayı büken, deforme eden karadeliği. Karadelikler kütleleri nedeniyle etraflarındaki uzayı büken cisimlerdir. Bu bükülme o kadar çoktur ki içine giren ışık parçacıkları dahi bu dipsiz kuyudan kaçamaz(karadelik denmesinin sebebi de budur). Biz de kavramları teker teker açıklayarak deneyimizi kurduk.

Ortadaki top çarşafı, yani temsil ettiği uzayı yeteri kadar bükmüştü. Biz de elimizdeki küçük bilyaları fırlattığımızda yeteri kadar hızlı olanlar karadeliğin olay ufkundan kaçabiliyorken, bir kısmı ise kaçamayıp döne döne içine düşüyordu. Karadeliklerin beslenme alışkanlıklarından bahsedip bazı karadeliklerin çok obur olduklarını da ekledik. Bu şekilde bir gösterimle karadeliklerin çocukların aklından çıkmayacağına eminim!

Uzayı(çarşaf) büken karadelik(top)

Atılan bilyeler karadeliğe düşüyor!

Karadelik deneyinin ardından birazcık daha sınırları zorlayalım istedik ve "Evrenin Gariplikleri" hakkında sunumumuza geçtik. Ele almayı düşündüğüm ve çocukların meraklarını uyandırmak istediğim iki konu vardı. Biri gökyüzüne baktığımızda aslında geçmişe yolculuk ettiğimiz; ikincisi ise içinde yaşadığımız evrenin şu anda genişliyor olduğu. İlki çocukların aklını başından aldı diyebilirim. Öncelikle Güneş,Ay gibi yakın cisimlerden başlayarak ışıklarının bize geliş sürelerini anlattıktan sonra galkasiler ölçeğine geldiğimizde herkes şaşkınlıkla dinliyordu. Bu yeni öğrendikleri bilgi onları gerçekten çok etkilemişti.

Ardından evrenin genişlemesi konusuna geçtim. Başlangıçta büyük bir patlama ile evrenin oluştuğu ve ardından oluşan yıldız ve galaksilerin sürekli birbirinden uzaklaştığını söyledim. "Patlama" benzetmesi çocukların konuyu kolaylıkla algılamalarını sağlıyor aslında. Patlama ile etrafa saçılma ilişkisini kolaylıkla kurabiliyorlar. Konuyu daha iyi kavratabilmek için her zaman verilen örneği çocuklarla hep beraber denedik : Balon Benzetimi. Genişleyen evrende galaksilerin hareketini balon üzerine çizilmiş noktaların balon şişerken biribirinden uzaklaşmasına benzetebiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken şey her noktanın birbirinden uzaklaştığı. Bunun için balonların üstüne kendi galaksimizi ayrı bir renkle diğer galaksileri ise tek renkle işaretleyip balonlarımızı şişirmeye başladık.

Ve şişirmeye başlıyoruz!

Balonlar büyüdükçe izler yavaş yavaş kaybolmaya başladı fakat vermek istediğimiz kavramı çocuklar fazlasıyla almıştılar zaten. Bize de dışarı çıkıp balonlarımızla fotoğraf çektirmek kaldı...

Bu son gündü yaz okulumuzun. Balon deneyinden sonra küçük bir konuşma ile çocukları uğurladık. Onlardan sadece bir şey rica ettik : "Her zaman merak etmelerini ve etraflarına bakıp "neden" ve "nasıl" sorusunu sormalarını". Hepsi boynumuza atladılar ve bize sıkı sıkı sarılarak, öperek ayrıldılar. Ayrılmadan önce bizim için güzel bir süpriz bile hazırlamışlardı. Bunu da bir sonraki yazımda, çalışmanın genel bir değerlendirmesini yapacağım yazımda, sizinle paylaşacağım.

İlgilenip okuduğunuz için ayrıca sizlere de teşekkür ederim!
1 yorum

Gönüllü Astronomi Yaz Okulu 4. Gün

Gökyüzü Gönüllüleri olarak Çekmeköy Gönüllüleri Derneği ile ortak düzenlediğimiz yaz okulun 4. gününde konumuz gökyüzündeki takımyıldızlardı. Bu konu içerisinde barındırdığı mitolojik hikayeleriyle, kahramanlarıyla en renkli konulardan biriydi. Amacımız çocukların artık gökyüzüne baktıklarında sadece parlak noktalar değil, onlarca hayvanla süslenmiş bir hayvanat bahçesi görmelerini sağlamaktı.

Günün sorumlusu Nuray, küçük bir sunumla takımyıldızlardan ve seçtiği üç takım yıldızının hikayesinden bahsetti. Kahraman Perseus'un, Avcı Orion'un ve Yılancı'nın hikayelerinden oldukça etkilenmişti çocuklar.

Sunumun yanında Nuray'ın hazırladığı bir gösterimde, takımyıldızlarındaki yıldızların aslında biribiriyle hiçbir ilişkisi olmadığını, herbirinin uzaklıklarının bambaşka olduğunu ve sadece bizim gözüme öyle göründüklerini anlatıldı. Bu bilginin verilmesi çok önemli, zira ilerde çocuklara birisi Kova takım yıldızının(burcunun) onu şöyle çektiği ya da böyle etkilediğinden bahsederse çocukların iyi birer cevapları olacak.

Sunumlardan sonra sırada günün etkileşimli çalışması var. Herbir çocuk yanında getirdiği beyaz bir tshirte istediği takımyıldızının kalıp baskısını yapacak. Bu gibi konularda ciddi çalışmaları olan Nuray, evde kendi hazırladığı takım yıldız ve gezegen kalıplarını kumaş boyasıyla baskı için hazır hale getirmeye başladı. Çocuklar da sıraya girdiler.



Her çocuk Avcı, Kraliçe ve Çalgı arasından bir seçim yapıp istediği takımyıldızı kendi tshirtü üstüne bastı. Kızların arasında "Kraliçe"nin, erkeklerin arasında ise "Avcı"nın rağbet görmesi pek de şaşırtıcı değildi :)

Basılan tshirtler dışarıda kurumaya bırakıldı:

Ardından üzerinden ütüyle geçtik mi, tamamdır!

Ve sonuç! Herkes gökyüzü tshirtleriyle çok mutlu!

Karşınızda cesur bir "Avcı"

ve mutluluğu gözlerinden okunan bir "Kraliçe"

Herkes tshirtlerini giydi ve toplu bir fotoğraf çektirmek için hepberaber dışarı çıktık. Her bir çocuğun üzerinde gökyünü süsleyen bir takımyıldızını görmek gerçekten harika bir duyguydu. Yıldızları gerçekten çocukların avuçlarına indirebildiğimizi hisettiren bir andı.

Gün içerisindeki çalışmayı böylelikle tamamlamış olduk. Sırada bu akşamki gözlem vardı. Bugün öğrendiklerimizi bu akşam gökyüzü labaratuarında gözleyecektik daha. Çocukları akşam 9'da buluşmak üzere eve yolladık ve biz de dinlenmeye çekildik. Dinlenme derken şöyle ayaklarımızı uzatıp dinlendiğimiz izlenimine kapılmayın çünkü daha akşam gözlemine yetiştireceğimiz bir Galileskop vardı!

Galileoskobu aslında Çarşamba günü Galileo Günü için planlamıştık fakat yetiştirememiştik. Aldığımız ölçülerde bir problem çıkmıştı ve odak hesabını tekrar yapmak durumunda kaldık. Fikir olarak Mustafa Erol'un sitesinde paylaştığı tasarımdan yararlandık. Malzeme olarak uzun bir aliminyum boru ile oküler tutucu olarak da büyük ameliyat şırıngası kullandık. Objektif merceğini 350mm odağa sahip (Hipermetrop +3) bir gözlük camından elde ettik; oküler olarak kullanacağımız 35mm'lik ince kenarlı merceği ise eski bir fotoğraf makinasının objektifinden elde ettik. Büyütme oranı 10x olan bir dürbün yapmak hedefimiz:

Malzemeler:
1- 3.5 cm iç çapa sahip 33.5 cm uzunluğunda aliminyum boru (üstte)
2-10cm uzunluğunda aliminyum boru içine girip kolaylıkla hareket edecek(netleme için) bir şırınga. Yukarıdaki resimde boru içine oturması için üstüne bant şerit çekilmiştir.(altta en solda)
3-Objektif tutucu : Büyük merceğimizi aliminyum tüpe yerleştirmek için bir adaptör. Çapı merceğimizle aynı 3.5 cm (altta soldan ikinci)
4- 350 mm odağa sahip, 3.5 cm çapında gözlük camından kesilmiş objektif merceğimiz(altta soldan üçüncü)
5-Eski fotoğraf makinasından sökülmüş ve iç çapı 1.5 cm'lik küçük bir tübe oturtulmuş okülerimiz(altta en sağda)

Montajın ardından Galileskop gözlem için hazırdı. Monte edilmiş halinin görüntülerini fotoğraflar arasında bulamadım, fakat aşağıda gözlem sırasında Emre'nin elinde çocuklara anlattığı Galileoskop son hali :) Sıkışıklık nedeniyle programa tam olarak dahil edemediğimiz bu projeyi önümüzdeki çalışmalarımızda daha ön plana çıkarmayı planlıyoruz.

Hava karardığında hepimiz gözlem mekanımız olan parka doluştuk; teleskop ve dürbünlerimiz kurduk. Bu akşam teleskobumuzu değiştirmiştik ve Satürn halkalarıyla bizden kaçamazdı. Şansımıza Ay'ı da batmadan önce yakalamıştık. Öncelikle herkes dürbünden Ay'ın keyfini çıkardı ardından sırada Satürn vardı. Bütün çocuklar halkaları gördüklerinde en az bir kere "harika" dediler. Satürn'ün kulaklarıydı onları bu kadar heyecanlandıran. Galileo'nun 400 yıl önce baktığı şeyi kendi gözleriyle görmekti kalplerinin hızlı hızlı atmasına neden olan.

Ay'ı gözlerken...

Satürn'ün kulaklarına bakarken...

Sadece görmek yetmiyor tabiki, gördüklerimizi defterlerimize çizmemiz gerekiyor; tıpkı Galileo gibi. Çocuklar teleskoptan baktıktan sonra hemen yan tarafa geçip gördüklerini çizdiler. Ortaya harika çalışmalar çıktı. Hepsini yarın kontrol edecektik.

Sadece çocuklar değildi Satürn'ün muhteşem görüntüsünden etiklenenler. Çocukların anneleri babaları, etraftaki teyzeler, amcalar ilk kez teleskopla gökyüzüne bakıyorlardı ve Satürn'ü görüyorlardı. Onlarca insanın gözlerinin önüne sermiştik milyonlarca kilometre uzaklıktaki Satürn'ün güzelliğini.. Mutlu olmak ve diğer insanların mutluluğunu paylaşmak için yeterli bir sebep...

EDIT : Diğer günler için tıklayınız : 5. gün
0
yorum

Gönüllü Astronomi Yaz Okulu 3. Gün

Yaz okulu çalışmamızı GökGünce üzerinden günü gününe paylaşmayı planlıyordum fakat yoğunluktan bilgisayarın başına geçecek bile zaman bulamayınca malesef böyle oldu... Zararı yok, geçen hafta paylaştığım 1.Gün ve 2. Günün ardından şimdi de yaz okulunun 3. günü, Galileo Günü var sırada...

Yaz okulunda astronomi bilgileri vermenin yanında bu bilgileri bizlere sağlayan bilim insanları üzerinde de durmayı hedefliyorduk. 2009 yılında da bahsedilecek bilim insanları arasında Galileo'dan daha iyi bir alternatif olamaz herhalde. Araştırmaları, deneyleri, mevcut düzenle yaşadığı kavgaları çocuklara bilimsel metodun ve kararlılığın örneklerini sunmak açısından Galileo'yu harika bir örnek yapıyor. Biz de çalışmamızın 3. gününü Galileo'ya ithaf edip, gün boyunca Galileo'nun çalışmaları ve ortaya koyduğu devrimsel Güneş sistemi modeline ayırdık.

Öncelikli olarak Galileo'nun hayatını anlatan kısa bir sunum yaptım. Burada asıl vermek istediğim kullandığı gözlem ve deney metodlarıyla, Galileo'nun modern bilimin kurucularından biri olduğuydu. Ünlü Pizza kulesinden ve eğik düzlemlerden aşağı bıraktığı ağırlıklar ve en önemlisi bir teleskop yapıp ilk defa gökyüzüne çevirmiş olması onu kendisinden önceki bilim insanlarından farklı kılıyordu. Gökyüzüne baktığında gördükleri herkesi memnun etmemişti tabii ki. Ona inanmayanlara karşı elinde sadece "kanıtları" vardı ve bu onun mahkeme önünde yargılanmamasına ne yazık ki yetmedi. Çocuklara özellikle Galileo'nun kararlılığı ve bilimsel anlamda çalışkanlığını vurgulamaya çalıştım. Sunumun ardından yaratıcı drama hocamız eşliğinde seçilen bir grup öğrenci Galileo'yu ve ona karşı çıkanları canlandırdı. Galileo'yu canlandıran çocuk tıpkı sunumda çizdiğim karakteri, meraklı, kararlı, deneye önem veren kişiye bürünmüştü; diğerleri ise hala eski inançlarla kendini oyalayan, Galileo'nun bulgularına kulak asmayan tiplere büründüler. Çocukların bir anda ortaya koydukları bu yaratıcı çalışma gerçekten etkileyiciydi. Galileo'yu ve zamanının koşullarını gerçekten anlamışlardı ve bir daha unutmaları eminim zor olacaktır...

Galileo canlandırmasından bir kaç kare:


Galileo'nun ardından, yaptığı çalışmaların ne gibi büyük sonuçlar doğurduğunu hep beraber inceledik. Güneş Sistemi ile ilgili sunumumda bilinen eski Dünya merkezli modelle günümüzdeki Güneş merkezli modeli karşılaştırarak detayları hakkında bilgiler verdim. Sırayla gezegenleri ve özelliklerini inceledik. Venüs'ün eskiden bir güzellik kraliçesi olarak bilinmesine rağmen şu anda yüzeyinin kavrulan bir cehennem olduğundan, Mars'taki robot görevlerinden, Jupiter'deki dev fırtınalara kadar bir çok konu çocukların ilgisini çekmeye yetti. En ilgi çekeni ise Mars'taki robotlardı kuşkusuz. Şu anda yüzeyinde 3 tane robotun gezindiğini (bir tanesi malesef şu anda bir çukurda takılı kalmış vaziyette :/ ) ve geçen sene gönderilen bir robotun(Phoenix) buzların oluşmasıyla karlar altında kalıp öldüğünü duyduklarında gözlerinin kocaman açılmasını görmenizi isterdim.

Sunumun ardından yaratıcı drama hocamız gruplar oluşturarak her grubun bir gezegen seçip hemen bir tekerleme ya da küçük bir şarkı yazmasını istedi. Ortaya çıkan sonuçlar harikaydı :

Mars, Mars, Mars..
Mars'a gidenler geri gelmiyor
Buzlar eriyor, robotlar ölüyor...
Mars, Mars, Mars...

Harika şarkıların ardından sırada anlattığımız onca şeyin gerçeklenmesine sıra geldi. Oyun hamurlarıyla eğlence zamanı... Büyük bir straforun üzerine beyaz kağıtlar yapıştırarak elde ettiğimiz platform üzerine Güneş Sisteminin portatif bir modelini yapacağız. Öncelikle gezegenlerin elips yörüngelerini çizime eli yatkın mimar arkadaşımız Nuray çizdi.

Ardından bu çalışmayı yürüten Emre ve yardımcı arkadaşlarımız oyun hamurlarını ve platformu hazırlamaya başladılar.

Ardından renk renk oyun hamurları gruplara dağıtılarak her grubun bir gezegeni büyüklüğüyle orantılı olarak yapması istendi. Çocuklardan biz tek renkte çalışmalar beklerken her grup kendi gezegeni ile ilgili detayları üzerine işlemek için ek renkler istemeye başladı: Mars'ın kutuplarındaki beyaz buz şapkası, Jupiter'in üzerindeki kırmızı leke, Venüs'ün üzerindeki bulutlar...

Geriye hamurları sivri çubuklarla platforma oturtmak kaldı. Her bir gezegeni yerleştirirken özelliklerini hepbir ağızdna tekrarladık ve yerine yerleştirdik.

Ve sonuç :

Harika bir çalışma oldu. Çocuklar için hem öğretici hem de eğlenceliydi. Galileo günü harika bir şekilde verimli geçti. Gerek yaratıcı drama çalışmaları gerek görsel sunumlarımız gerekse de uygulamalı atölye çalışması sayesinde Güneş Sistemi ve Galileo çocukların aklına kazındı.

Program daha bitmedi, akşam tıpkı Galileo 400 yıl önce gökyüzüne baktığı gibi bizler de dürbün ve teleskoplarımızı gökyüzüne çevirip onun gördüklerini görmeye çalışacağız. Tabi biraz dinlenmeyi de hak ettik bu arada.. Dernek yöneticisi Canan Hanım ve eşi Kahraman Bey bizleri evlerinde misafir ettiler ve hava kararıncaya kadar hoş bir sohbet ettik.

Hava karardığında çocuklar velileriyle yavaş yavaş toplanamaya başlamıştı bile. Biz de teleskoplarımızı yüklenip mahalle parkına doğru yürümeye koyulduk. Gözlem çalışmamız sadece çocuklara değil, tüm mahalleye açık oldu veilgi gerçekten büyüktü. Öncelikle teleskoplarımızı kurup ayarlarını yapmaya başladık. Fakat elimizdeki 6" Newtonian'ın ayna hücresinde bir problem vardı ve bir türlü kolimasyonunu yapmayı başaramadım. Bu durumda net görüntü alamayacağımızdan bu teleskobu kenara almak durumunda kaldık. Bu biraz hayal kırıklığı oldu çünkü Satürn'ün detaylarını bu teleskopla gözlemi düşünüyorduk.

Teleskobun ayna hücresi ile cebelleşirken; oynamadığımız vida kalmadı fakat aynayı yerinden oynatmayı başaramadık...

Neyseki yanımızda 20x80 astronomi dürbünümüz vardı. Bu gece gözlem için bununla idare etmek durumundaydık. Küçük bir Satürn görüntüsü ve bir kaç çift yıldız göstermeyi başardık. Gözlemin yanında lazerle çocuklara gökyüzünde yol bulmayı ve kutup yıldızını bulmayı da öğrettik. Takım yıldızlar sunumu yarın olduğu için bunları yaranki gözleme bıraktık...


Çocuklar her yerde eğlenmesini çok iyi biliyorlar :)

Harika bir gündü. Çocukların neşesi ve heyecanları bize hiçbir şekilde yorgunluğumuzu hissettirmedi. Bir çoğu ilk defa gezegenler hakkında birşeyler duyuyordu; hepsi ilk defa gökyüzüne bir teleskoptan bakıyordu. Bir çoğunun hayatını değiştiriyorduk belki de, kim bilir?

EDIT : Diğer günler için tıklayınız : 4, 5. gün

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki