5
yorum

29 Kasım 2013 Cuma

ISON’un beklenmedik ortaya çıkışı!

Dün akşam hepimiz nefesimizi tutmuş ISON’un Güneş’e en yakın geçişinden sağ kurtulup kurtulamayacağını bekliyorduk ki NASA’nın SDO uydularından gelen haberlerden kuyruklu yıldızın bu yakın geçişten tek parça halinde kurtulamadığını, çok yüksek bir olasılıkla parçalanıp dağıldığını öğrendik.. NASA’nın düzenlediği canlı yayında uzmanların umutsuz ses tonları ve çoğunun erkenden ayrılışı da bütün hepsine tuz biber ekmiş, biz de umudu kesip ISON’dan artık tarihe karışmış bir efsane olarak konuşmaya başlamıştık ki bugun SOHO uydusu tarafından birbirinden ilginç fotoğraflar yayınlandı! Fotoğraflarda parlak bir şekilde görüldüğü gibi ISON’un çekirdek kısmının bir kısmı kurtulmayı başarmıştı! İlk hesaplamalara göre bu parçanın oldukça küçük olduğu düşünülüyor olsa da parlaklığı herkese tekrar umut vermeyi başardı!

 

BaP4ABRCEAA-Suu.jpg large SOHO uydusundan alınan yukarıdaki görüntülerden Güneş’e yakın geçişi sırasında gözlenemeyen ISON’un Güneş’in arkasından çıkarak gittikçe uzaklaşıp parlaklaştığı gözlendi

 

ISON’un muhtemelen başına gelenleri, bütün geçişi izleyen kuyruklu yıldız uzmanı Karl Battams NASA’nın ISON Gözlem Kampanyası internet sayfasındaki son güncellemesinde kısaca şöyle özetliyor:

 

ISON Güneş’e doğru dalışa geçtiğinde, çok büyük olmasalar da ciddi boyutta parçalar kaybederek yavaş yavaş dağılmaya başladı. SOHO LASCO C2 görüntülerinde gördüğümüz gibi ince bir kuyruk şeklinde büyük bir tozun olduğunun kanıtı bulunuyor. Daha sonra, ISON taç küreye daldığında, parçalanmaya ve buharlaşmaya devam etti ve tıpkı 2011’de Lovejoy’da olduğu gibi etrafındaki haleyi ve kuyruğunu kaybetti. Ardından Güneş’in arkasından çıkan şey ise muhtemelen küçük de olsa şimdilik toz ve gaz yaymaya devam eden tek parça bir çekirdek.. Aslında, şu anda kuyruk tekrar büyümeye başlıyor, tıpkı Lovejoy’da da olduğu gibi.. Teorimizde eksik kısımlar olduğu kesin; fakat öyle görünüyor ki en azından ISON’un küçük bir kısmı tek parça olarak kalmaya başardı ve şu anda aktif olarak dışarıya gaz ve toz yayıyor. Eğer gerçekten bir çekirdek varsa, ne kadar büyük olduğunu,  ne kadar yaşayacağını, yaşayacaksa tekrar gökyüzünde görülüp görülemeyeceğini, görülse bile ne kadar parlak olacağını şimdilik bilmiyoruz..

 

Kısacası, şu anda bu konuda çalışan tüm bilim insanlarını ve konuyu takip eden herkesi şaşırtan, akıllarda onlarca soru işareti uyandıran bir astronomi olayı ile karşı karşıyayız ki bilimin de en güzel tarafı bu! Çoğu şey beklentilerinizin dışında bir davranış sergiliyor ve tam sonuca vardığınızı düşündüğünüzde hiç beklemediğiniz şekilde önünüze çözmeniz için birçok soru atıyor.. Bundan sonra, ISON’un Güneş’ten uzaklaşmasıyla parlaklığındaki değişim incelenerek neler olduğu ve olayların bundan sonra nasıl gelişeceği aydınlanacak.. Bunun için de birkaç gün daha geçmesi gerekiyor..

 

Bütün bu olayların gelişme sürecinde ISON’un başına gelenleri çok güzel özetleyen bir karikatürü paylaşmadan edemeyeceğim:

 

oort_cloud -Şu uzaktaki parlak noktayı fark ettin mi? – Evet, nedir ki acaba?

-Bilmem; bir gidip bakacağım

-Vay canına! Oraya sakın gitmeyin!

(Kaynak : xkcd)

 

Konuyla ilgili yayınlanan son haber ve raporlardan birkaçını aşağıda bulabilirsiniz.

 

Comet ISON May Have Survived  - NASA

Schrödinger's Comet – Carl Battams / NASA Comet ISON Observing Campaign

ISON Update for 22:00 UTC Nov. 28 – Bad Astronomy

0
yorum

28 Kasım 2013 Perşembe

Kuyruklu yıldız ISON’un kaderi bugün belirleniyor!

Güneş’e en yakın konumudan geçişi uzun zamandır beklenen kuyruklu yıldız ISON, bugün(28 Kasım 2013) Türkiye saati ile 20:44’de Güneş’i yaklaşık 1.2 milyon km uzaktan sıyırıp geçecek! Güneş’in yarıçapının 700 000 km olduğunu göz önüne alırsak bu geçişin ne kadar “yakın” ve “tehlikli” olduğunu anlayabiliriz. Günlerdir merakla beklenen ise ISON’un bu geçişten sonra hayatta kalıp kalamayacağı… ISON’un kaderi yaklaşık 12 saat içinde belirleniyor olacak!

 

20131127_1518_c3_1024 SOHO uydusu ile alınan en son fotoğraflardan birinde ISON sağ altta parlak bir şekilde Güneş’e doğru yol alırken görülüyor. sürekli güncellenen fotoğraflara uydunun sitesinden erişebilirsiniz.

 

ISON’un yakın geçişinde olacaklar için ortaya atılan üç temel senaryo var. Bunlardan biri kuyruklu yıldızın, Güneş’e yaklaştıkça Güneş’in şiddetli rüzgarları ve gittikçe etkisini arttıran radyasyon basıncı sebebiyle “buharlaşıp” ortadan kaybolması.. ISON’un büyüklüğü, bu olasılığın gerçekleşmesi için öne sürülen fiziksel büyüklüğün üzerinde olduğundan kuyruklu yıldızın bundan etkilenmeyeceği düşünülüyor. Buharlaşıp yok olma, Güneş’i sıyırıp geçen kuyruklu yıldızların büyük bir çoğunluğunun yaşadığı bir durum aslında. Güneş’i sürekli izleyen SOHO uydusu hemen her gün bu kuyruklu yıldızlardan birinin Güneş’e dalış yaptığı görüntüleri yakalıyor (Hatta bu gözlemlere siz de bilgisayarınız ve basit programlarla katkıda bulunabilirsiniz). Aşağıdaki videoda, Güneş’e yakın geçişi sırasında buharlaşıp yok olan bir kuyruklu yıldızın detaylı görüntüleri bulunuyor:

 

 

İkinci olasılık ise, ISON’un Güneş’e yaklaştıkça üzerinde artan gel-git kuvvetlerinin etkisiyle parçalara ayrılarak yok olması. Güneş’in devasa kütlesi sebebiyle, kendisine yaklaştıkça daha fazla hissedilen kütle çekim kuvveti kuyruklu yıldızının Güneş’e yakın kısmını, diğer tarafından çok daha fazla çekecek ve oluşan gerilim ISON’un dağılmasına neden olabilir.. Benzer bir durum 1994’de Jupiter’e çarpan ve canlı yayında tüm Dünya’nın izlediği ünlü kuyruklu yıldız Shoemaker-Levy 9’da görülmüştü.. Kuyruklu yıldız, Jupiter’e yaklaştıkça devasa kütle çekim kuvveti sebebiyle onlarca parçaya ayrılmıştı. Böyle bir senaryo da ISON’u bekleyenler arasında…

 

hst2

 Shoemaker-Levy 9’un Jupiter’e yaklaşırken gel-git kuvvetleri nedeniyle parçalara ayrılması Hubble Uzay Teleskobu tarafından görüntülenmişti

 

Son olasılık ise, hepimizin umutla beklediği gibi, ISON’un bu yakın geçişten hafif sıyrıklarla sağ çıkması.. Böyle bir durumda ISON 1 Aralık’tan itibaren sabah gökyüzünde yine parlak bir şekilde görülmeye başlayacak ve ardından 26 Aralık’ta Dünya’ya en yakın geçişine kadar hem sabaha karşı hem de Güneş battıktan hemen sonra muhtemelen çıplak gözle dahi görülebilecek. Bu son senaryo hiç örneği olmayan bir durum değil aslında.. 2011 yılında benzer bir şekilde, hatta ISON’dan çok daha yakın, geçiş yapan Lovejoy kuyruklu yıldızı sağ kalabilmişti. Güneş’e dalış anı ve arkadan geri çıkış görüntüleri aşağıdaki videoda:

 

 

Yukarıda bahsettiğim senaryolardan hangisinin gerçekleşeceği bu akşam belli olacak. Güneş’e en yakın konumu esnasında NASA, birçok bilim insanı ve bilim habercisinin katılacağı bir web konferansı düzenliyor olacak. Türkiye saati ile 20:00-22:30 arasında yapılacak konferansta uydulardan alınan gerçek zamanlı veriler uzmanlar tarafından değerlendirilerek hep beraber bu heyecanlı olay gözlenecek. Bu akşam bilgisayarımızın başından bu tarihi olaya tanıklık etme fırsatımız olacak.

 

NASA_Hangout 

NASA’nın bu akşamki yayınına NASA Hangout: Comet ISON Live sayfasından ulaşabilirsiniz.

 

Kuyruklu yıldıza dair son gelişmeleri aşağıdaki sayfalardan takip edebilirsiniz:

 

ISON Watch: A Post-Perihelion Viewing Guide – Universe Today

NASA Comet ISON Observing Campaign Blog

SpaceWeather Comet ISON Update

ISON Türkçe Kaynakları - GökGünce

0
yorum

26 Kasım 2013 Salı

Kürkler Ülkesi’nde bir Gökbilimci

Yakın bir zamanda coğrafi 70° enlemin yukarılarına çıkacağım bir yolculuk dolayısıyla en iyi bilgi alabileceğim kaynağa, Jules Verne’in Kuzey Kutbu keşif romanlarına yöneldim. Çocukken coğrafi atlaslarda üzerinde seyrek yerleşim yerlerinin ismi ve üzerleri buzlarla kaplı olduğundan bembeyaz renkleriyle kutup bölgeleri benim için bambaşka bir dünyanın parçasıydılar. Elimdeki ansiklopedilerden elde edebildiğim ve şehir kütüphanesinden yararlanabildiğim kadarıyla bu ıssız diyarlar hakkında birçok şey öğrenmiş, öğrendikçe de oralara adım atmanın nasıl bir his olacağını düşlemeye başlamıştım..

 

kurkler-ulkesi-birinci-cilt_avatar_orjO zamanlar kurmaya başladığım ve geçen yıllara rağmen etkisini hiç kaybetmeyen bu düşlerimi gerçekleştirme imkanı yakaladım sonunda.. Aralık ayının sonunda Finlandiya’nın kuzey bölgesinde gerçekleştirilen astronomi eğitimi temalı bir “kış" okuluna” katılıyor olacağım.. Coğrafi Kutup Dairesini geçecek olmanın ötesinde kış okulunun teması olan “Kuzey Işıklarını” birinci elden gözleyebilecek olmak ise ayrı bir heyecan kaynağı benim için! Yakın zamanlarda özellikle kutup keşifleri ve kaşifleri hakkında okuduklarım, izlediklerim bu bölgelere gittikçe daha da aşina olmamı sağladı.. Bu kaynakların en başında elbette Jules Verne’ün keşif romanları geliyor.. Geçen aylarda GökGünce’de de paylaştığım, “Kaptan Hatteras’ın Maceraları”, kuzey kutbu keşif yolunda bir grup denizcinin yaşadıkları mücadeleyi ve macerayı müthiş bir dille anlatıyordu.. Özellikle romanın sonundaki zafer anı ve sonrasındaki Jules Verne’ün bitiriş cümlesi, kitabı “en iyiler” listemin en başına ekledi.. Kitabı bitirir bitirmez elime J. Verne’in bir diğer kutup bölgeleri keşif romanı “Kürkler Ülkesi”ni aldım ve daha birkaç bölüm ilermeden karşılaştığım süpriz bu yazıyı yazmama vesile oldu..

 

Kürkler Ülkesi, 1859 yılında Kuzey Amerika’da geçen ve Hudson Koyu Kumpanyası adındaki bir “kürk avcısı” topluluğunun Amerika’nın en kuzey bölgelerine bir kale inşa etmek ve bu bölgeleri kontrol altına almak için yapacakları keşif yolculuğunu konu alıyor. Her J. Verne kitabında olduğu gibi bu yolculuğa da diğer tüm karakterlerin arasında en belirgin role sahip bir bilim insanı eşlik ediyor. Yolculuk öncesi ekip olarak yapılan şölenin ortasına bir ulak tarafından çekilen kızağın içinde donmuş bir şekilde varan bu bilim insanı Thomas Blake, keşif yolculuğuna katılma nedenini şu cümleyle özetliyor: “Ay’ı görmeye”.. Bu biliminsanı, Greenwich Gözlemevinin deneyimli bir gökbilimcisi ve yapılacak keşif yolculuğuna 18 Temmuz 1960’ta gerçekleşecek Tam Güneş Tutulmasını gözlemek için katılacağını belirtiyor..

 

3

 

Bu deneyimli gökbilimcinin bir Güneş Tutulması için Amerika’nın en kuzeyine, zamanın şartlarıyla epey tehlikeli bu yolculuğa çıkmak için iyi bir nedeni var. J. Blake aslında, Tam Güneş Tutulması sırasında Ay’ın etrafında gözlenen “parlak halenin” sırrını keşfetmek adına tüm Dünya’nın dört bir yanında yapılacak gözlemlerin bir parçası… Günümüzdeki bilgilerimize göre Güneş’in en dış katmanı olan korona(taç küre) ile ilişkili olan bu parlamanın, kitabın yazıldığı zamanlarda Ay’ın sahip olduğu düşünülen atmosferiyle ilgili olduğu tahmin ediliyordu ve bu konuda tam bir görüş birliği yoktu. J. Blake, Güneş’in ufukta çok yükselmediği Kutup bölgelerinde Tam Güneş Tutulması sırasında ufkun biraz üstünde görülecek tutulmayı gözleyerek bu bilimsel problemi çözmek istiyor.. Kitabın başında J. Verne’in gökbilimciyi tanıttığı paragrafı paylaşmak aslında asıl istediğim:

 

Thomas Blake gerçekten bir gökbilimciydi. Mösyö Airy tarafından başarıyla yönetilen Greenwich Gözlemevi’ne bağlıydı. Teorisyen olmaktan çok, keskin görüşlü, derin bir zekaya sahip olan Blake, yirmi yıldır bu işlerle uğraşıyordu, gökyüzü bilimine büyük hizmetlerde bulunmuştu. Özel yaşamında mutlak bir hiçti, gökbilim sorunları dışında sanki yaşamıyordu. Varlığını yeryüzünde değil de gökyüzünde sürdürüyordu. Onun yolunda giden bir adamcağızı, La Fontaine bir kuyunun içine düşürmüştü. Yıldızlar konusu dışında, Thomas Blake’le konuşma yapmak mümkün değildi. Sanki teleskopla yaşıyordu. Gözlemcilik alanında dünyada bir başka rakibi yoktu. Rakipsiz bir gözlemciydi! Yorulmak bilmez, sabır gösterirdi. Kozmik bir olayı aylarca gözlerdi…

 

Sadece kutup bölgeleri değil, astronomi ve astronomi tarihine dair de birçok şey öğreneceğim kitabın içine dalmak, Thomas Blake’in orjinal karakteri ve gözlem macerasının detaylarını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.. Kitabı bitirdikten sonra belki de 1860 Tutulması’na dair kitaptaki ve gerçek bilgiler ışığında bir yazı daha yazarım..

 

Kürkler Ülkesi, İthaki Yayınları’nın “Jules Verne Kitaplığı” serisinden iki cilt olarak yayınlanıyor.

0
yorum

23 Kasım 2013 Cumartesi

Astronomi için yeni bir pencere: Nötrinolar

Antartika’da, buzların yaklaşık 2500 metre derininde 86 dedektör, astrofizikte gözlemesi en güç parçacığı yakalamak için yıllardır uzun bir bekleyiş içinde.. Genellikle nüklüer reaksiyonlar sonucunda açığa çıkan ve doğada bilinen temel kuvvetlerle neredeyse yok denecek kadar nadir etkileşen bu ilginç parçacıkların ismi “nötrino”! 12 farklı ülkeden 276 biliminsanın yer aldığı IceCube deneyi, geçtiğimiz günlerde, sonunda bu parçacıkların izine rastladıklarını duyurdu. Tespit edilen yüksek enerjili nötrinolar, gökcisimleri hakkında bilgi edinebilmek için astronomide en çok kullanılan elektromanyetik dalgaların(ışığın) dışında bir kaynak olma yolunda ilk gelişmeyi temsil ediyorlar. Hatta, bu konuda çalışan bir biliminsanı bu olayı “İddiaya girerim ki 20 yıl sonra dönüp baktığımızda, ‘evet bu olay nötrino astronomisinin başlangıcıydı diyeceğiz’ ” diye ifade ediyor!

 

IMG_4263_thumbnailAntartika’da Amundsen-Scott Güney Kutbu İstasyonunda IceCube labaratuarı. Buzların derinliklerindeki dedktörlerden gelen ham veriler burada toplanıyor ve ilk analizler yapılarak deney grubu üyelerine gönderiliyor. (Telif Hakkı: Felipe Pedreros, IceCube/NSF)

 

Bir ışık yılı uzunluğunda kurşun levhanın içinden geçtiğinde tek bir atomla bile etkileşmeyecek kadar “zayıf etkileşimli” bu parçacıklar, ayrıca atmosferde kozmik ışınların oluşturdukları parçacık yağmurlarında ve evrendeki yıldızların son aşamasındaki süpernova patlamalarında da fazlasıyla üretiliyorlar. Madde ile nadir etkileştiklerinden nötrinoları gözlemenin bu kadar güç olması, bu parçacıkların sayıca az olduklarını düşündürmesin! Güneş’teki nükleer reaksiyonlar sonucu oluşan nötrinoların tirilyonlarcası(evet doğru okudunuz!) her saniye vücudunuzden geçip gitmekte.

 

Antarktika’daki deneyde, bu nadir etkileşen parçacıkları yakalamak için bir kilometre küplük buz kütlesi içine yerleştirilmiş çok sayıda dedektör kullanılarak uzun süreler bekleniyor. İşte bu süreçte, IceCube ekibi 2010 Mayıs’ı ve 2012 Mayıs’ı arasında 30 trilyon elektronvolt (30TeV) enerjinin üzerinde 28 nötrino olayı gözlediğini ve bunların büyük bir kısmının Güneş Sistemi’nin çok ötelerinden geldiğini göstermiş oldu.

 

Print IceCube deneyinde gözlenen nötrinolar “muon-nötrino” olarak sınıflandırılıyor. Parçacık fiziğindeki onlarca parçacığı çeşitli özelliklerini göz önüne alarak peluş oyuncaklar olarak dağıtan bir prode Particle Zoo’dan bir görüntü yukarıda bulunuyor. Nötrinoların nadir etkileşimleri tasarıma da fazlasıyla yansımış! (Telif Hakkı: Particle Zoo)

 

Güneş Sistemi dışından nötrinoların gelişi aslında bir ilk değil… 1987’de uydu galaksimiz Macellan Bulutu’nda gerçekleşen bir süpernova patlamasından(1987A) yola çıkan nötrinolar Dünya’dan gözlenebilmişti. Fakat bu habere konu olan parçacıklar, 1987’dekilerden hem çok daha yüksek enerjili, hem de evrenin çok daha uzak noktalarından geliyorlar.

 

ernie_black_logo_thumbnailIceCube deneyinde gözlenen en yüksek enerjili nötrino sinyalini gösteren grafik. Yukarıdaki gibi çok yüksek enerjili nötrinolar dedektörde birçok “ikincil” parçacık yağmurları oluşturuyor. Daha düşük enerjili atmosfer kaynaklı nötrinolar ise sadece muon adlı parçacıktan oluşan bir iz oluşturuyorlar. IceCube’teki fizikçiler yukarıdaki nötrinoyu “Ernie” olarak isimlendirdiler. (Telif Hakkı: IceCube Collaboration)

 

Bu deneylerde, şu anda birkaç gözlem ile istatistiksel yöntemler kullanılarak müthiş işler yapılıyor aslında fakat bu nötrinoların tek tek hangi kaynaklardan geldiğini bulmak günümüz dedektör boyutları ve teknolojileriyle epey uzak görünüyor. Bu problemleri aşmak adına, IceCube ekibi, Antartika’daki projeyi büyütmek için 270 milyon dolarlık bir genişletme projesi önermeye hazırlanıyor. Aynı zamanda Avrupa ülkeleri de yakın zamanda benzer bir dedektörü Akdeniz’in altına yerleştirmeyi planlıyorlar.

 

Bütün bu çalışmalara rağmen, bir yıldızın ya da herhangi bir gökcisminin “nötrino teleskopları” ile detaylı görüntüsünü alıp göz kırptığını görmek için epey zaman olsa da, benim de araştırma alanım olan parçacık astrofiziğinde böylesi bir gelişmeye tanıklık ediyor olmak oldukça heyecan verici! İleride bu konuda bir sunum ya da ders veriyor olursak bu günleri anacağımız kesin!

 

Araştırmanın makalesi Science’ın 22 Kasım 2013 sayısında yayınlandı. Keşfe dair birkaç yazının bağlantısı ise aşağıda:

 

IceCube pushes neutrinos to the forefront of astronomy – IceCube Collobration

IceCube finds cosmic neutrinos at the South Pole – Physics World

0
yorum

21 Kasım 2013 Perşembe

ISON Yörüngesi Kağıt Modeli!

Kağıt katlamasını sever misiniz? Peki kuyruklu yıldızları? İkisini bir araya getirebilecek bir önerim var meraklılarına; ISON kuyruklu yıldızının yörüngesini gösteren kağıt bir model yapmak!

 

ISON, bir yılı aşkın süredir meraklıları tarafından merakla beklenen ve 28 Kasım’da Güneş’e çok yakın bir konumdan geçecek bir kuyruklu yıldız.. Başka bir gezegende yaşamıyorsanız muhtemelen internette ya da gazetelerde bu kuyruklu yıldıza dair birçok şey duymuşsunuzdur. Güneş’e gittikçe yaklaştığından son günlerde özellikle parlaklığında çok ciddi bir artış söz konusu ve arkasındaki kuyruğun gelişimi fotoğrafçıların harika pozlar yakalamasına imkan tanıyor (En güncel gelişmeleri ve fotoğrafları ISON news sayfadan takip edebilirsiniz).

 

BZJMpaQCYAEnah_.jpg large ISON’un 15 Kasım’da Damian Peach tarafından çekilmiş fotoğrafı

 

Comet-ISON-November-21 ISON’un bugün itibariyle güneş etrafındaki yörüngesindeki konumu.. Bu modeli interaktif olarak Comet ISON 2013 sitesinden inceleyebilirsiniz.

 

ISON’un Güneş’in çok çok yakınından geçeceği yörüngesini, masanızın üzerinde görsel bir model olarak görmek istiyorsanız, Japon ISON gözlem kampanyası sitesindeki modeli renkli ya da renksiz olarak indirip, 200-250 gr ağırlığında bir kağıda basarak sitede yer alan yönergeleri izleyerek kesip katlayıp yapıştırmanız yeterli.

 

ison_model_2

 

 

ison_model Kendi yaptığım ISON yörüngesi modeli.. Sağda ise önümüzdeki ay yapacağımız ISON etkinliği için hazırlanırken kullandığım üç başucu kaynağım: Comet (Carls Sagan & Ann Druyan), Comets: Speculation and Discovery (Nigel Caldeer) ve Comets and How to Observe Them (Richard Schmude)

 

ISON’a dair Türkçe kaynaklardan birkaçı aşağıda:

-ISON Kuyrukluyıldızından Parlama Haberi Var-Ethem Derman

-Dayan ISON – Astronomi Diyarı

-ISON’un Güneş’e Yolculuğu – Meteor Yağmuru Olacak mı?-Açık Bilim

-ISON Kuyrukluyıldızı- Bilim Sol

 

ISON ile ilgili gelişmeleri elimden geldiğince ison.gokgunce.org adresinden paylaşmaya çalışacağım. Takipte kalın!

0
yorum

15 Kasım 2013 Cuma

Güneş’te Keşfedilen Element: Helyum!

1835’de ünlü Fransız pozitivist filozof Auguste Comte kendinden emin, oldukça iddialı bir sav ortaya atmıştı: “Yıldızların ve gezegenlerin içinde neler olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz...” Bilim Tarihi böylesi özgüven patlaması yaşan bilim insanları ve dönemlerle dolu fakat gel gör ki A. Comte’nin iddiasının üzeinden uzun bir zaman geçmeden yıldızlar da dahil olmak üzere bütün maddeler hakkında bilgi edinebildiğimiz “tayf” ölçüm tekniklerinin ortaya atılması, insanlığın evreni anlayışında en büyük adımlardan birini atmasını sağladı. Comte bu kadar feci bir şekilde haksız çıkacağını nerden bilsin?

 

Artık biliyoruz ki, bütün maddelerin çeşitli mekanizmalarla yaydıkları ya da soğurdukları ışınımda(tayflarında) kendilerine has belli karakteristik özelliklerin izleri bulunuyor. Dolayısıyla, herhangi bir cisimden gelen ışınımın tayfına bakarak, tayftaki karakteristik çizgilerden o cisimin içindeki tüm maddeleri tek tek sıralayabiliyoruz. 1814’lerde Fraunhofer tarafından gözlenen ilk tayf çizgilerinin ardından 1859’da Kirchhoff ve Bunsen tayf çizgileri üzerinde yaptıkları araştırmalarla çizgilerin, onları yayan maddelere özgü olduklarını iddia etmiş, Güneş’in tayfını da elde edip Güneş’in yapısında demir olduğunu ilk defa ortaya atmışlardır. Ama asıl heyecan verici gelişme ise, 1868 Ağustos’un Tam Güneş Tutulması sırasında Güneş atmosferinin tayfını inceleyen Fransız bilimci Pierre Janssen, daha önceden karşılaşmadığı bir sarı çizgiye rastlar ve bunun sodyuma karşılık geldiğini düşünüp not eder. Ardından bu gizemli çizgiyi, İngiliz bilimci Norman Lockyer inceler ve bunun, önceden bilinmeyen, yeni bir elemente ait olduğunu ortaya koyar; ismini de Yunan’ca Güneş kelimesi helios’tan yola çıkarak Helyum koyar.. Fakat bu yeni elemente Dünya üzerinde ilk defa rastlanana kadar daha bir 37 yıl geçecektir ki ancak 1895’de İskoç kimyacı William Ramsay Helyum’u ilk defa uranyum mineralleri ile yaptığı deneylerde izole etmeyi başarır.. Yani kısacası, Helyum elementi Dünya’da keşfedilmeden çok daha önce Güneş’te keşfedilmiştir!

 

sunspectrum_noao_960 Güneş’in görünür dalga boyundaki tayfı.. Aralardaki karanlık bölgeler, Güneş yüzeyindeki belirli elementlerin ışığı soğurmasıyla oluşan boşluklar – tayf çizgileri.. Detaylı bilgi için Bulutsu.org’daki tam açıklamaya göz atabilirsiniz.

 

Bu konuda birşeyler yazmama vesile olan ise Günün Gökbilim Görüntüsü’nde bugun yayınlanan geçen haftaki Güneş Tutulma’sının özgün bir fotoğrafı… Alttaki fotoğrafta, solda kavuşum anının fotoğrafı, sağda ise Tam Tutulma sırasında Güneş’in renk küresinden(chromosphere) yayılan ışınımın küçük bir alanda çizgi şeklinde yüzlerce delikten(kırınım ızgarası-diffiraction grating) geçirilerek oluşturulmuş tayf görüntüleri bulunuyor. En kuvvetli tayf çizgilerini oluşturan en baştaki kırmızı ışınım ve sondaki mavi ışınımın kaynağı Hidrojen atomları, ortadaki sarı ışınımın kaynağı ise Helyum! (Buradaki ışınımın nedeni yukarıdaki  görüntüde olduğu gibi soğurulma değil, renk küredeki ışınım..)

 

emmanouilidi200mmFlashSpect950

  Telif Hakkı: Constantine Emmanouilidi

 

Newton’un ışığı pirizmadan geçirerek renklerine ayırmasıyla aynı prensipten yola çıkarak, farklı maddelerin izlerini, ışınım tayflarından çıkarmak daha sonra astronominin inanılmaz bir hızla gelişmesini sağladı. Astronomide, inceldiğimiz cisim hakkında bilgi alabildiğimiz tek şey ondan bize ulaşan ışık, dolayısıyla tayf analizinin mümkün olmasıyla incelenen kaynakların içeriği, sıcaklığı, hareketine dair herşey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı! Bence, yukarıdaki fotoğraf arka plandaki tüm bu gelişmeleri oldukça estetik bir şekilde yansıtıyor.

 

Kaynaklar:

Discovery of Helium

Chemical Composition of Stars and the Universe

0
yorum

14 Kasım 2013 Perşembe

Bir Bilim Adamının Romanı

Uzun zamandır kitaplığımın bir köşesinde duran ve ne zaman gözüme çarpsa “hala bu kitabı okuyamadım” diye iç çektiğim Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı”nı nihayet okudum ve elimden bıraktığım gibi bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim. Bir bilim insanının zorlu yaşantısı, bilim aşkı ve Türkiye’de bilim yapmanın güçlüklerini böylesine etkili bir dille anlatan başka bir eserle karşılaşmadım.. Bizde biyografi deyince siyasetçilerin, “girişimcilerin”, toplumun “önde gelenlerinin” biyografileri baş sıralardadır ama bir bilim insanın biyografisine birkaç istisna dışında rastlamak imkansız.. Bir nesli bilime, akla özendirmek istiyorsak, okuyanlar için “rol modeli” oluşturabilecek böyle çalışmalar hayati bir önem taşıyor.. Ama çıkıp soralım acaba kaç bilim insanı ya da adayı bu biyografinin konusu olan Mustafa İnan’dan haberdar..

 

dds

 Kendi öğrencisi, Oğuz Atay tarafından kaleme alınan Mustafa İnan’ın(solda) otobiyografik romanı “Bir Bilim Adamının romanı”(sağda)

 

İTÜ’de mühendislik okurken hergün girip çıktığım kütüphaneye ismi verilmişti Mustafa İnan’ın. Kendisi İTÜ’de İnşaat Fakültesi’nde 1940-1950’li yıllarda hoca olarak görev yapmış Türkiye’nin yetiştirdiği en önde gelen bilim insanlarından biri. İsmini birkaç sohbette duyardık ama kendisine dair birşey bilmezdik.. Boğaziçi’ne geldiğimde de ilk yıllarda aldığım bir Türk Dili dersinde Oğuz Atay üzerine konuşurken hocamızın “Bir Bilim Adamının Romanı” kitabını, “ısmarlama roman” deyip küçümsediğini hatırlıyorum.. Halbuki kitap Oğuz Atay’ın ince zekası ve dil işçiliğini birçok yerinde hissedebildiğiniz, bunun ötesinde Türkiye’de bilim adına çalışıp, varını yoğunu ortaya koyarak bir “ekol yaratmak” için uğraşmış istisna bir kişi üzerine yazılmış belki de tek otobiyografik roman olmasıyla en özgün eserlerden biri.. Yılların bilinçsizliği ve önyargılarını kırıp kitabı okumam bugüne kadar gecikti ama bundan sonra her fırsatta bilim konusunda ilgisi, merakı olan, bilim insanı olma yolunda tanıdığım herkese hediye etmeyi planlıyorum.. Eğer okumadıysanız, bence siz de okuyup aynısını yapın.. Keşke fırsatım olsa da bu kitabı bütün Fen Lisesi öğrencilerine, bütün bilim öğrencilerine dağıtma fırsatım olsa diyorum..

 

Kitabın son kısımlarından bir alıntıyı paylaşayım sizle; Mustafa İnan’ın bilim anlayışını en sade ve etkileyici haliyle yansıtan..

 

Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın olur mu çocuklar? Oppenheimer(ünlü bir fizikçi) gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkaları yapsın, büyük barajlarda başkaları çalışsın. Bazılarına, çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirasıyla yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bıakınız parayla da onlar uğraşsın. sizin “kuvvetli” olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi “Kuvvet nedir?” diye merak ediyorsanız buyrun, sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre “Kuvvet” para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbirine karıştırmayın, kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar?

 

Bir Bilim Adamının Romanı, İletişim’den yayınlanıyor ve hemen her kitapçıda kolaylıkla bulabilirsiniz.

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki