0
yorum

28 Aralık 2018 Cuma

2018: Uzun bir yılın ardından...

Geride kalan uzun, yorucu bir yıl ve önümüzde 'bilinmezliklerle' dolu yeni bir yıl... Yeni yıl öncesi 2018'i akademik ve kişisel açıdan değerlendirdiğim kısa kısa notlar paylaşmak istedim blogda. Böylece uzun bir yıl boyunca öğrenip biriktirdiklerimi gözden geçirip, yeni yılda beni bekleyenleri daha 'açık' görebilmeyi umarak başlayalım.
  • Öncelikle akademik mevzular... 2018'e damgasını vuran şeyler benim için doktoraya başlamamla birlikte ufak tefek dersler alıp, yavaş yavaş araştırma için ilk adımları atıyor olmamdı. Bu anlamda yönümü parçacık astrofiziğinden artık tamamen LHC'de ATLAS deneyinde parçacık fiziğine çevirdim. Taa 2008 yılında blogun ismine kazınmış olan en büyüklerin fiziği yani 'gökyüzü' ile ilişkili maceram, (muhtemelen uzun bir süreliğine) en küçüklerin fiziği yani deneysel parçacık fiziğine dönüşmüş oldu. 
  • Bu dönüşümle birlikte her ne kadar ucundan, kıyısından aşina olsam da 'çarpıştırıcı fiziği' temelinde parçacık fiziğini hem teorik hem de deneysel olarak öğrenmek adına kolları sıvadım. Bunun için önümdeki en büyük engel parçacık fiziğinin temelinde yatan Kuantum Alan Teorisi (QFT - Quantum Field Theory)'ne dalıp, hayatta kalmaya çalışmaktı. Dönemin başından itibaren çoğu zaman kendi başıma kitaplarla, aynı zamanda Boğaziçi Fizik'te Umut Gürsoy'un, İTÜ Fizik'te Mehmet Özkan'ın QFT dersiyle ve yazın Mimar Sinan Fizik'teki hocaların düzenledikleri Kuantum Alan Kuramı yaz okulu ile konuya 'giriş' yapma fırsatım oldu. Temel Kuantum Elektrodinamik hesaplarını yapar noktaya gelip şimdilik şöyle bir nefes almaya yüzeye çıktım; yeni yılla birlikte Elektro-Zayıf Etkileşimler ve Kuantum Kromodinamiği özelinde derinlere dalmayı umuyorum, bakalım.
  • Bunun paralelinde parçacık fiziği ile ilgili çarpışma tesir kesitleri, beklenen olay sayıları gibi bir takım temel hesaplamaları yapmak için QFT'nin karanlık dehlizlerine dalmadan (relativistik kuantum mekaniği ve özel görelilik bilgisi ile) pratik kazanmak adına bu yıl keşfettiğim müthiş kitap Mark Thomson'un 'Modern Particle Physics' kitabı bu alana giren yeni yetme bir fizikçi olarak bana epey bir ivme kazandırdı. 
  • İki dönem boyunca Boğaziçi Fizik'te danışmanın Erkcan Özcan'ın açtığı 'Monte Carlo Event Generators' ve 'Tracking in Particle Physics' doktora dersleri ile, dersi alan y. lisans/doktora öğrencileri ile birlikte her hafta bir araya gelip parçacık fiziği özelinde pratik problemler çözüp simülasyon ve analiz konusunda pratik yapma fırsatı edindim. Dersler boyunca yaptığımız tartışmalardan epey şey öğrendim; her haftaki görevlerimiz için hazırladığımız programlar ve analizler ilerleyen aşamalarda kendi analizime başlayacağım dönemler için çok iyi temel oluşturdular.
  • Parçacık fiziği işlerine girişmişken, epey şans eseri, grubumuzun da destek verdiği ATLAS deneyindeki TRT (Transition rAdiation Tracker) dedekötüründe yeni bir projeye dahil olma fırsatı edindim. ATLAS deneyindeki doktora öğrencilerinin, deney tarafından yayınlanan makalelerde yazarlık hakkı kazanabilmesi için yapması gereken ortalama bir yıllık Qualification Task'im böylece başlamış oldu. Üstelik proje dedektörün parçacık tanımlandırma yazılımını yapay öğrenme (machine learning) yöntemleri kullanarak iyileştirmek üzerine. Haziran aynında başlayan projede epey bir ilerleme kaydedip, yakın zamanda epey iyi performans sonuçları veren LSTM temelli bir çözüm önerisi geliştirdim. Yeni yılla birlikte altı ay boyunca bunu geliştirip son halini vermeye çalışacağım.
  • Yıl sonuna doğru tüm yıl boyunca hazırlıklarımızın karşılığı olarak doktora tezime doğru gidecek olan vektör bozonların etkileşimleri konusunda ilk araştırma adımları atmaya başladık danışmanımla. Henüz sinyal ve arkaplan sinyallerini üretme aşamasında olsak da projenin parçası olduğu uluslararası COST VBS (Vector Boson Scattering) ağı ile etkileşmeye başladık, Şubat'ta ilk eğitimlere katılıyor olacağız. Yeni yılda günlerimi en çok doldurması muhtemelen iş bu olacak gibi duruyor. Sabırsızlıkla bekliyorum.
  • Bu yıl konferanslar ve yaz okulları açısından epey verimli geçti, neredeyse leyleği havada gördüm diyebilirim. İlk olarak Nisan'da İtalya'da içinde bulunduğumuz COST - Vector Boson Scattering projesi kapsamında düzenlenen 'First Electroweak Symmetry Breaking Spring School' yaz okulu, Haziran başında CERN'de TRT dedektörünün dönemlik toplantısı TRT Days, Temmuz sonu yine İtalya'da 'Monte Carlo Event Generators Summer School', Eylül başı Mimar Sinan Fizik Bölümünün İstanbul'da düzenlediği 'Kuantum Alan Kuramı Yaz Okulu' ve son olarak Ekim'de Bosna-Hersek'de 'Sarajevo School of High Energy Physics'. Her biri birbirinden zengin ve dolu dolu geçen bu okullardan gerek teorik gerekse de pratik çok şey öğrendim. Kendi başıma ya da derslerde öğrendiğim birçok şeyi benimle aynı motivasyona sahip doktora öğrencileri ile tartışma fırsatı edindim. Bu okulların herbirisinin organizasyonları tarafından masraflarımın karşılanmış olması ise cabası. 2019'da da olabildiğinde bu tip okullara katılmayı hedefliyorum. 
  • Sonbahar dönemi itibariyle Boğaziçi'nde Fizik Bölümü'ndeki deneysel parçacık fiziği grubu altında düzenli olarak 'Experimental High Energy Journal Club' okuma grubu başlatıık ve her hafta arXiv'den yeni yayınlanmış ilginç makaleleri bir araya gelip okumaya, tartışma başladık. Bir dönem boyunca yedi makale okuduk; bunu önümüzdeki yılda da sürdürmeyi planlıyoruz. Okuduğumuz makalelerin bir kısmını özetleyen yazılar kaleme aldım bu arada. (Bu tip işler için 'Standart Model' adında yeni bir blog açmıştım fakat dağılmaktansa artık tüm yazıları GökGünce üzerinden paylaşmaya niyetliyim.)
  • Bölümde bu dönem dördüncü sınıflara yönelik 'Statistical Mechanics' dersinin uygulamalarını verdim. Geçen senelerde verdiğim Thermal Properties of Matter dersinin devamı niteliğinde olan bu 'core' ders için epey bir enerji harcamam gerekti her hafta ama özellikle önümüzdeki yıl gireceğim yeterlilik sınavı için benim için de iyi bir alıştırma oldu.
  • Biraz da kişisel... Doktora temposu ve bölümdeki asistanlık işleri okul dışında neredeyse başka hiçbir şey için zaman bırakmadı yıl boyunca. Bu da kaçınılmaz olarak haftasonları dahil tatillerde, akşamları herkes 'sosyalleşirken' ofiste çalışma şeklinde yansıdı bana. Haftasonları ufak tefek doğa yürüyüşleri ve bazı akşamlar elime aldığım birkaç kitap dışında beni avutacak epey az şey oldu. Bunu biraz olsun dönüştürme konusunda inisiyatif almam gerektiğinin farkına varmamı sağladı; yeni yılda gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğim ise muamma...
  • Yıl içerisindeki yoğunluktan ötürü uzun bir süre 'sosyal medya' ve türevlerine uzun bir ara verdim ve bunu yapmak epey iyi hissettirdi. Üç ay boyunca Twitter'ı takip etmeden de yaşayabileceğimi(!) görüp bunu farklı ölçeklerde devam ettirme kararı aldım.
  • 2019 yılının başında ise önümüzdeki Ocak ayında CERN ile ortak ESIPAP adlı bir dedektör kış okuluna katılacağım Cenevre'de bir ay boyunca. Parçacık fiziğinde kullanılan dedektör teknolojilerini teorik ve pratik olarak ele alacakları bu okulda 'ellerimi kirletmek' için epey heyecanlıyım; okulu detaylı bir şekilde buradan da paylaşmaya niyetliyim. Ardından Şubat'ta Slovenya'da COST projesinin yazılım eğitimi var bir hafta boyunca, Machine Learning ve Monte Carlo araçları üzerine; araştırmam için epey işlevsel olacak gibi görünüyor.
Yeni yılla birlikte blogda muhtemelen daha fazla parçacık fiziği yazıları ve doktora işlerimin yansımalarını göreceksiniz. Doktora ile birlikte işler epey bir dönüştü ve 2018 ile birlikte zorlu bir süreçte de olsa rayına oturdu gibi. Gerisi 2019 ile birlikte daha da fazla çalışıp "keyfini çıkarmaya" kalıyor.

Herkese iyi yıllar!



1 yorum

19 Kasım 2018 Pazartesi

'Güncellenmiş' Fizik Lisans/Y.Lisans Tavsiyeleri


Epey zaman oldu; fizik lisans hayatımın son sınav gecesi, tipik 'erteleme' sendorumundan muzdarip ınava çalışmak yerine yapacak daha 'ilginç' şeyler ararken fizik lisans hayatımı gözden geçirip ufak bir değerlendirme yazısı yazmaya niyetlenmiştim. Dört seneyi bir yazıda toparlayacağımı düşünürken ilk seneyi bitirdiğimde yazı bin kelimeye çoktan dayanmıştı; sonunda sonuç birkaç yazının birleşimi olarak 'Yeni Mezundan Lisans Fizik Tavsiyeleri' yazı dizisi oldu. Yazılar sosyal medyanın etkisiyle fena halde patladı ve üzerinden geçen dört seneye rağmen hala her ay, ortalama 300 kere okunuyorlar. Boğaziçi Ünv. Fizik Bölümü'ne verdiğim referanslarla da bölümü seçecek lise öğrencileri için de 'neyle karşılaşacaklarına' dair (bazen "moral bozucu" olmuş olsa da) fikir vermeye devam ediyor. Her sene tercih dönemlerinin başladığını, bu yazıları okuyup aklındakileri bana sormak için mail kutuma düşen epostalardan tahmin eder duruma geldim diyebilirim. Yazıların bu kadar etkisi olduğunu bilmek ve hala okunması beni fazlasıyla mutlu ediyor.

Bu süreçte ben de yüksek lisansa başladım; bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım; CERN'de projelere girdim, araştırmaya ilk adımlar, sonrasında doktora derken bu dönem itibariyle öğrencilik hayatımın son derslerini de verip 'tam anlamıyla' kendimi araştırmaya adayacağım zamana kadar geldim. Bu süreçte yazılarda bahsettiğim birçok noktayı haklı çıkaracak çok durumla karşılaştım; hatta bazılarını yeteri kadar vurgulamadığımı dahi fark ettim. Birçok yeni 'tavsiyeyi' de listeye mutlaka eklemem gerektiğini düşündüm. Bu vesileyle iki yeni yazı planlıyorum. Birincisi, bu yazıyla 'lisans tavsiyelerini' kendi y.lisans/doktora deneyimimle güncelleyip, ikinci yazıda da kendi çalıştığım alana biraz daha odaklanıp ileride deneysel parçacık fiziği çalışmayı hayal edenler için tavsiyelere yer vereceğim. Bu seferki tavsiyeleri sınıf sınıf ayırmadan, gerektiğinde geçmiştekilere referans ederek dile getirmek niyetim. [Bu arada tavsiyelerin gittikçe daha çok 'uygulamalı' alanlar tarafına meyil ettiğini göreceksiniz, bu 'bias' maalesef kaçınılmaz; yazdığım tavsiyeler büyük ölçekte ileride teori yapmak isteyen kişiler için de az-çok geçerli olsa da keşke bir teorici de ucundan tutup başka bir yazı ile tamamlasa keşke - gönüllü konuk yazarlara açığım bu arada!] Geçmiş tavsiyeler vesilesiyle epey 'samimi' olduğumuzu düşünüp, sevgili okura 'sen' olarak hitap edeceğim! Hadi başlayalım!

İlk başlayacağım nokta, bence bu tavsiyelerin en çok vurgulamak istediğim kısmı. Feynman'ın öldükten sonra odasında çekilen fotoğrafta, kara tahtanın köşesinde yazılı bir not vardır:

"Kendim oluşturamadığımı anla(ya)mam..."


diye... Gerçekten de bir şeyi anlayabilmenin en iyi yolu onu sıfırdan kendi kendinize 'inşa edebilmeniz'dir. Yani kitabı kapatıp, eline kalemi kağıdı alıp kavramları en temel prensiplerden oluşturmaya ("derive" etmeye) hatta henüz öğrenmediklerini de 'keşfetmeye' çalışmaya alışmalısın. Başka türlü öğrenmeye çalıştığın şeyler sana doğal/kendiliğinden hissi yaratmıyor. Aksi durum ders kitabı çıkarım ve çözümlerini ezberlemeye doğru götürüyor çünkü. Benim bunun için şöyle bir yaklaşımım var: Nasıl bir ressam, her zaman yanında küçük bir eskiz defteri taşır, sık sık çıkarıp gelen 'ilham' ile bir şeyler karalayarak en başta kabaca, sonrasında bir esere kadar gidecek pratikleri yılmadan gerçekleştirirse, bir fizikçinin de aynı şekilde 'bir eskiz defteri' pratiği kazanması gerek, derste gördüğü, kitaptan öğrendiği yeni şeyleri ve daha ötesini kendinin (tekrar) keşfe çıktığı, yeni şeylere dönüştürdüğü bir çalışma defteri. Elbette fizikteki eskiz çalışması bir sanatçının bir his karşısındaki 'ilhamından' epey fazlasını gerektiriyor. Bunun için de Feynman'ın karatahtasında yazdığı ikinci not diyor ki:

"Şu ana kadar çözülmüş her bir problemin nasıl çözüleceğini bil!"


Yani elinin altında alet çantan ve bu alet çantasını defalarca kullanarak ya da kullanılmasına şahit olarak biriktirdiğin deneyimler olması şart. Olabildiğince problem çözen birisi ol ve problemleri çözerken 'kendi yollarını' geliştir. Kitabın arkasındaki ve internetteki çözümlere sakın bakma, kendine en büyük kötülüğü yapmış olursun! Derslerde verilen ödevlere böyle yaklaş hep. Eğer bir derste hoca ödev vermiyorsa isyan et, hocanın (herkesin iyiliği için) mutlaka ödev vermesi için uğraş. Yine de vermiyorsa o dersin dünyanın en iyi okullarında verilen eşdeğerlerinin sitelerini bul ve haftalık ödevlerini indirip çözmeye çalış. Yeter ki çöz! Bu noktada çalışma, anlama ve en önemlisi bunun psikolojisine matematik perspektifinden değinen Ali Nesin'in müthiş "Müstakbel Matematikçiye Öğütler'deki altın değerindeki tavsiyeler yazısını paylaşmaktan kendimi alamıyorum.

                     

Fizik keşiflerine çıkabilmek ve 'çözülmüş her problemi' çözmeye yeltenmek için alet çantanın epey dolu olması gerekiyor. Bu çantanın içeriği Galileo'nun zamanında açık bir şekilde ifade ettiğinden  beri, yani doğanın dilini anlamak için gerekenin matematik olduğu gerçeğini her adımda bizzat deneyimleyeceksin. Matematiksel Metodlar dersini alırken her bir metodu fiziksel bağlamından çıkarılmış bir şekilde gösterilmesinin çok anlamlı olmadığını düşünüyor olabilirsin; haklı olabilirsin ama bu durum bu konuların senin tüm fizik hayatın boyunca elinin altında olması gereken ve gerektiği özeni zamanında vermediğin takdirde başına bela olacağı gerçeğini değiştirmiyor. Ne yapıp edip genel metodları yalayıp yutmalısın. Bunların başında Lineer Cebir geliyor (bunun için ayrı bir tavsiye daha olacak), ayrıca kompleks analiz, tensor analizi (Einstein notasyonu ile), temel diferansiyel operatorlerin eigenvalue-eigenvektor problemi çözümleri (Laplace, Poisson, Dalga ve Isı Denklemleri), Perturbasyon Teorisi... Bu konuları fizik bağlamından koparmadan, konulara gerektiği ve hak ettiği ağırlığı vererek işleyen yegane bir kitaba rastladım, o da Byron & Fuller'in "Mathematics of Classical and Quantum Physics" (Dover Pub.) kitabı. Ayrıca bir klasik seviyesindeki Balakrishnan'ın 'Selected Topics in Mathematical Physics' video dersleri ve yakın zamanda yayınlanan aynı isimli kitabı da çok çok iyi kaynaklar.

Feynman'ın 'Kendim yaratamadığımı anlayamam..."'ın biraz daha modern versiyonu olarak kendi geliştirdiğim "Kendim kodlayamadığımı anlayamam!" yaklaşımından biraz bahsedeyim sana. Bilgisayar, yapısı itibariyle en temelde ikilik sistemde 1 ve 0'ndan başka bir şeyi anlamıyor; elbette üzerine kurduğum karmaşık 'veri yapıları' ile günümüzde etrafımızda gördüğümüz her şeyi borçlu olduğumuz bir alete dönüşüyor olsa da, aslında bilgisayara bir problemi çözmesi için programlarken fark ediyorsun ki sanki bir yaşından bile küçük bir çocuğa bir şeyi yapmasını öğretiyorsun: "Öncelikle bir sayı var, üstelik büyüklüğü bu kadar. Sonra başka bir sayı daha var, o da hafızanın bak şurasında yazıyor. Hah, şimdi o iki sayıyı topla, eğer büyükse ekrana toplamını yaz, tamam?" Bilgisayarlar ne kadar karmaşıklaşsa da tüm karışık programlar temelde bu tip basit yapıların üzerine inşa edilecek gibi duruyor şimdilik. Dolayısıyla herhangi bir fizik problemini bilgisayar yoluyla çözmeye çalışırken problemi öyle detaylı formüle etmeniz, her durumu öyle ince eleyip sık dokuyarak düşünmüş olmalısınız ki sonunda 'bilgisayar bile anlayabilsin'. Bu sürecin en güzel tarafı bilgisayara probleminizi, yazdığınız kodla anlatırken probleme dair siz de müthiş bir içgörü ve fikir elde ediyorsunuz; hiç düşünmediğiniz tarafları keşfediyor ve başka durumları düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Dolayısıyla buradan yola çıkarak mutlaka bir programlama dili öğrenip, basit mekanik problemlerdeki diferansiyel denklemleri çözdürmekten, elinizdeki süreci simule etmeye kadar elinizdeki problemleri bilgisayar ile çözmeyi öğrenmelisin. Bunun için geçmişte yazdığım 'Doğayı Bilgisayarla Modelleme' yazısındaki kaynak ve önerilerime göz atmanı tavsiye ederim.

Kaynak: xkcd

Geçmiş yazılarda her sene üstüne basa basa 'bilgisayarı en az programlama seviyesinde' öğrenmeni tavsiye etmiştim; bunu bu tavsiyelerde"iyi bir programcı seviyesinde öğren"e arttırıyorum (Araştırmaya başladığında kimse sana "Programlama biliyor musun?" diye sormayacak, bilgin olsun. Muhtemelen soru "Hangi dilde yazabiliyorsun?" olacak!). Programlama için C gibi bir dille başlayıp hızlıca Python'a geçmeni önermiştim. Bunun yerine hızlıca Python'a girişmeni fakat bu dilin hızlı öğrenme eğrisine aldanmayıp temel işlevlerin bir an önce ötesine geçmeni tavsiye ederim. Bundan kastım tipik 'script' yazmanın ötesine geçip, veri yapıları, basit algoritmalar, class ve 'object oriented programming' gibi girişin bir tık üstü şeyleri de gözden kaçırma. Sadece 'çalışan' bir kod yazmanın ötesinde iyi bir 'kod geliştirici' becerileri edinmeyi en başından itibaren öncelik olarak al. Yazdığın kodu nasıl test edeceğin, nasıl dokumante edeceğin, versiyon kontrolünü nasıl yapacağın gibi 'iyi alışkanlıkları' süreç içerisinde kazanmaya bak. Çünkü ilk başta üç-beş satır, iç içe geçmiş 'for döngüleri' ile çözdüğün problemlerden, araştırmaya giriştiğin anda binlerce satır, aynı anda birçok kişinin üzerinde çalıştığı karmaşık programların arasına daldığında kaybolmaman işten bile değil. Ayrıca Python günümüzün parlayan programlama dili fakat bir fizikçi için ileride muhtemelen yazdığın kodun çalışma performansı gibi kaygıların mutlaka olacak. Bu durumda mutlaka C++ gibi bir dile ihtiyaç duyacaksın (Python ile de bir noktaya kadar ilerleyebilirsin ama yapacağın çalışmanın ölçeği büyüdükçe performans gereksinimleri kaçınılmaz olarak seni C++'a sürükleyecek.) Dolayısıyla Python'da biraz ilerleyip alet çantana C++ gibi derlenen bir dili eklemeni de kesinlikle öneririm. Bu iki yol için de önereceğim iki şahane modern kitap var:  C++ için: Applied Computational Physics -Oxford University Press (Joseph F. Boudreau, Eric S. Swanson, 2018), Pyton için ise Effective Computation in Physics - Field Guide to Research in Python - Oreilly ( A. Scopatz, K. D. Huff, 2018). Her iki kitap da size sadece programlamayı değil, onun ötesinde iyi bir bilimsel programlama becerilerini kazandırmayı hedefliyor. Baştan sona okunabilecek, güncel kitaplar ikisi de.



Lineer Cebir demiştik bir önceki maddelerde. Bunun için ayrı bir madde açıp, konuyu biraz daha açmak istiyorum. Standart fizik eğitimi ilk dönem alınan derslerden itibaren matematikte 'calculus' ağırlıklı olarak ilerler, yani her şeyin sürekli ve türevli olduğu fikriyle çoğu konuyu bununla modellersiniz. İkinci sınıfta çok standart bir ders olarak alarak alınan, 'dış kapının mandalı' konumuna itilen 'Lineer Cebir' ise aslında fark etmesen de hemen hemen her şeyin altında bir şekilde gizlidir. Diferansiyel denklem çözümlerini 'lineer' topladığında yine bir çözüm vermesi; 'coupled' oscillator'lerin birbirine 'dik' modlarını hesapladığında, ya da Schrödinger Denklemini çözdüğünde aslında hep lineer cebir yapıyorsun, hem de en hasından. Fakat gelenek icabı olsa gerek, Lineer Cebir'in calculus'un tersine, 'ayrık' (discrete) yapısı sebebiyle bambaşka düşünme ve hesap yapma yöntemleri yeteri kadar vurgulanmaz. Buna ek olarak da 'ayrık' yapısıyla calculus'un karşı tarafına koyulabilecek istatistik ve olasılık gibi kavramlar da kendine yer bulamaz lisans müfredatında. Gel gör ki, bıraktım dördüncü sınıfta kuantum mekaniğinde yaptığımız her şeyin lineer cebir olmasını, araştırmaya giriştiğinde yukarıda da bahsettiğim gibi bilgisayara elini sürmeye, simulasyon yada bilgisayarla hesap yapmaya başladığında bilgisayarın 'sürekli' yapılar yerine ancak 'ayrık' yapılarla işlem yapabileceğini fark edeceksin. İşte o zaman sudan çıkmış balığın hislerini paylaşmak yerine, kaçınılmaz olarak gelecek o zamanlar için hazırlıklarını yapmaya şimdiden başla. Burada bahsettiğim fikri daha radikal (ve çok daha güzel) bir şekilde anlatan üstad G. Strang'in "Too Much Calculus" ve "Linear Algebra: Happy Chance to Apply Mathmatics" makalelerine göz atabilirsin. Bu tip konuların giriş seviyesinde genel olarak ele alındığı, matematikçiler ve bilgisayarcıların ilk senelerde aldığı 'Ayrık Matematik' (Discrete Mathematics) derslerinden birine girip dinle yada konuyla ilgili de birkaç kaynak okumaya çalış. [Lineer Cebir'in bir de hesaplamalı kısmı var ki işin en keyifli tarafları da burada bence; günümüz modern problemlerinden görüntü tanımadan, ses/sinyal işlemeye, kendi araştırma alanım veri analizi ve yapay öğrenmeye (machine learning) birçok enterasan konu için 'Computational Linear Algebra' kavramlarına aşina olmak da her zaman avantajına - bu konulardan ikinci yazıda parçacık fiziğinde veri analizi altında detaylı olarak bahsedeceğim.)

Diğer bir konu, ilk sınıftan itibaren önerdiğim 'zarf arkası hesap yapma' becerisi. Bu konunun bir fizikçi için ne kadar önemli olduğunu defalarca deneyimledim. Herhangi bir deneysel işe/projeye/hesaplamaya girişmeden önce, öncelikle 'order of magnitude' hesap yaparak beklediğin ölçümü, sinyali alıp alamayacağını, alsan arkaplandaki süreçlerin içinde kaybolup kaybolmayacağını; ölçümünü iyileştirmek için ne kadar çaba sarf etmen gerektiğini hızlıca hesaplayıp kabaca bir fikrinin olması çok önemli. Sadece deneysel olarak değil, teori yapıyor olsan dahi elindeki teorinin hangi ölçekte (scale) çalıştığını, nerede 'patladığını' bir şekilde kestirmek durumunda kalacaksın. Bu anlamda ilk sene verdiğim önerilerin yanında, S. Mahajan'ın yeni kitabı "The Art of Insight in Science and Engineering" (kitap açık-kaynak; PDF için) tek kelimeyle muhteşem! Ayrıca John A. Adam'ın "Guesstimation: Solving the World's Problems on the Back of a Cocktail Napkin" kitabını da tavsiye ederim (aynı yazarın geçen aylarda Tübitak'tan çıkan 'Matematiksel bir Doğa Yürüyüşü' kitabını da es geçme derim). 

Bir diğer tavsiyem, üçüncü sınıftan itibaren görmeye başladığın Klasik Mekaniği ve içindeki yöntemleri 'eğik düzlemden yuvarlanan ve bir yaya bağlı top"un hareketinin ötesinde kavramaya ve anlamaya gayret sarf et. Klasik yöntemle anlatıldığında ve standart ders kitaplarında okuduğunda bu konunun epey renksiz ve sıkıcı olduğunu fark edeceksin ki haksız değilsin. Fakat Klasik Mekanik'in içindeki "mekanik" kısmını "Elindeki belirli dinamik değişkenlere sahip bir sistemin çalışma şekli" olarak düşünme alışkanlığı edinirsen ve altta yatan diferansiyel denklemleri bir "dinamik sistem" olarak görmeye başlarsan önüne oldukça enteresan ve hayal gücünü zorlayan konular açılacak. Bunların arasında birbiriyle etkileşen sistemlerin 'evrimsel' dinamiklerinden, ekonominin fiziksel fikirlerle modellenmesine, sosyal ağların yapıları ile ilişkili olarak salgın bir hastalığın nasıl yayılacağına kadar günümüz modern araştırmalarına konu olan fakat altta yatan prensipleri ile temel 'mekanik'e ve dinamik sistemlere dayanan konularla tanışacaksın. Tam olarak bu yaklaşımla, senelerdir 18. yüzyıl fiziğinin ötesine geçememizden muzdarip/dertli olarak oturup kendi kitabını yazıp 'Modern Mekaniğin' ne kadar heyecan verici olduğunu gösteren David Nolte'nin 'Introduction to Modern Dynamics" kitabına mutlaka göz atmalısın. 'Klasik Mekanik'teki oyuncak problemlerin bir adım ötesine geçtiğinde nasıl 'kaotik' ve bir o kadar akıl-açıcı fenomenlerle karşılaşıyorsun, kendin gör! Ayrıca bu perspektiften Klasik Mekaniğin nasıl müthiş bir şey olduğunu üstad Balakrishnan'ın muhteşem 'Classical Physic' video serisinden de şahit olabilirsin.

Kaotik demişken, yine standart fizik lisans hatta yüksek lisans müfredatında bir türlü yer bulamayan 'non-linear dinamik' ve 'kaotik sistemler' konusunu da en azından en temel olarak nedir, nasıl çalışır düzeyinde öğrenmeye çalış. Çünkü dört sene boyunca elindeki ders kitaplarında her zaman 'çözülebilir' oyuncak problemlerle uğraşacaksın ama gerçekte doğanın Avagadro sayısı mertebesinde parçacığın, olabilecek en karmaşık etkileşimleri ile meydana geldiğini bir düşün! Çözümünü bildiğin iki-cisim probleminden (bırak Avagadro sayısını, üç cisim ve sonrasının çözülemediğine dikkatini çekerim) öteye geçmek adına dinamik sistemler, non-linear sistemler, kaos, tahmin edilebilirlik ve tüm bunların istatistiksel mekanikle ilişkisine dair biraz kafa yormanı tavsiye ederim. Bulabilirsen bu konuda bir ders almaya çalış. Olmazsa oturup tamamen kendin çalışabileceğin (ve Youtube'dan videolarını izleyebileceğin) Strogatz'ın 'Nonlinear Dynamics And Chaos: With Applications To Physics, Biology, Chemistry, And Engineering' kitabını ve üstad V. Balakrishnan'ın her zamanki gibi döktürdüğü 'Topics in Nonlinear Dynamics' derslerini tavsiye ederim.  

Lisansın sonu itibariyle ufak ufak uluslararası araştırma ve konferans ortamlarına adımlar atmak için fırsat kollamanı tavsiye ederim. Birçok konuda giriş seviyesinde 'School of ....' adlı birkaç haftalık programlar düzenleniyor çeşitli ülkelerde. Kendi ilgilendiğin alan ile ilgili olanlara son sınıfta göz atıp (Google'dan ilgili yılı/geçmiş yılları bu kelimelerle ararsan birçok okul bulabilirsin), eğer başvurularında yüksek lisans öğrencilerine de şans vereceklerini söylüyorlarsa, iyi seviye bir lisans olarak şansını mutlaka zorlamalısın. Ayrıca IAPS -  Uluslararası Fizik Öğrencileri Topluluğu adında bir oluşum var, çok güzel işler yapıyorlar düzenli olarak; her sene farklı ülkede düzenledikleri konferansın yanında çok çok makul ücretlerle çeşitli konularda okullar ve  CERN, Gran Sasso gibi büyük araştırma enstitülerine temalı geziler düzenliyorlar. Kesinlikle IAPS üyesi olup bu etkinlikleri yakından takip etmelisin.

Dünyada bir eşi olmayan Matematik Köyü

Bir fizikçi olarak kendi 'işine yarayan' matematiğin yanında 'işine yaramıyor gibi görünse de günün birinde mutlaka yoluna çıkacak' ya da öğrendiğinde sana yep yeni bir perspektif kazandıracak matematik konularını, bir dönem boyunca okulda uzun uzun diinlemek yerine, rahat bir ortamda, Türkiye'nin en etkileyici mimarisine sahip binalarında, senin gibi öğrencilerle birlikte birkaç haftada hızlandırılmış olarak öğrenmenin en güzel yolu tabii ki Matematik Köyü. Her kış ve yaz arasında bir hafta dahi olsa buraya gidip Lisans/Lisansüstü programlarında Grup Teori, Analiz ve diğer ileri seviye derslere girip dinle, temel kavramları ve düşünme biçimlerine öğren. Böylesi bir oluşum dünya üzerinde yok ve bunun değerini kesinlikle bil. Bu yıl Ali Nesin Matematik Köyü aracılığıyla dünyaca ünlü Leelavati Ödülünü kazandı biliyorsun.

Biraz daha devam edersem bu yazının da sonu ilk yazılar gibi olacak ama bunun için yeteri kadar enerjim yok. Diğer tavsiyeleri (kauntum mekaniği, istatistik ve machine learning, elektromanyetizma/klasik alan teorisi vb. konularda) diğer yazıya, Deneysel Parçacık Fiziğinde araştırma yapmayı planlayan kişilere yönelik olacak yazıya saklıyorum. O yazıda burada çok değinmediğim 'araştırma' deneyimleri' konusuna daha fazla yer vermeyi planlıyorum.

Her zamanki gibi öneri/eleştiri/ekleme yapmak iterseniz yorumlar kısmından yazabilirsiniz. Bu yazı okunacağı kadar bahsettiğim noktalarda biraz tartışma yaratırsa ancak amacına ulaşacak benim nezdimde. Yorumlarınızı bekliyorum!
2
yorum

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Ali Nesin ve Matematik Köyü'ne Ödül

Matematik alanında bir Nobel ödülü yok bildiğiniz gibi; onun yerine dört yılda bir Uluslararası Matematik Kongresi toplantılarında genç matematikçilere verilen Fields Madalyası prestij olarak Nobel'le kıyaslanır çoğu zaman. Bu ödülün yanında verilen toplum ve matematik temalı bir ödül daha var Leelavati ödülü adında ve bu yıl ‘matematiğin toplum tarafından anlaşılıp farkındalık oluşturulmasına verdiği olağanüstü katkıları nedeniyle’ değerli matematikçimiz, dünyada başka bir örneği olmayan Matematik Köyü’nün ‘mimarı’ Ali Nesin’e verildi!


Öyle bir yer düşünün ki, her köşesinde birbirinden güzel mimari ve tasarıma sahip, taş duvarlı, içi başlarında bir grup gencin tartışarak bir şeyler karaladıkları yazı tahtalarıyla dolu sınıflar; sabahın sekizinden akşamın sekizine kadar ufak aralar dışında sürekli matematik anlatılan, konuşulan anfiler; günün ilk ışıklarından gecenin son vaktine kadar doğanın tüm dinginliği ile dolu köşeler, manzaralar... Kulağa 'ütopya' tasviri gibi gelse de böyle bir yer var, üstelik Türkiye gibi her anlamda 'çölleşmiş' bir yerde, bir vaha gibi pırıl pırıl parlayıp etrafına hayat veriyor. Ali Nesin'in kurduğu ve uzun zamandan beridir de başında olduğu Nesin Matematik Köyü bu anlatılan, güzel İzmir'in Selçuk ilçesi, Şirince köyünde. (Hali hazırda eklenen Felsefe Köyü ve Sanat Köyü ile artık 'Nesin Köyleri' olarak anılmaya başlandı.)

 Nesin Matematik Köyü kütüphanesinden bir görünüm


Fizik'e başladığım yılın sömestır tatilinde ilk kez gitme fırsatım olmuştu; kışın düzenlenen lisans öğrencilerine yönelik temel grup teori ve analiz okuluydu katıldığım. Fen Lisesi yıllarımdan beri takip ettiğim Matematik Dünyası Dergisi'nin şöyle böyle anlayabildiğim konularını bizzat Ali Hoca'dan dinleyip, üstelik bir temel bilimci olarak çalışacağım konularla ilişkilendirmek gibi bir motivasyonla gitmiştim. İki hafta boyunca temel cebir kavramlarından, gruplara, homomorfizmalardan simetrilere tonla soyut kavram öğrenmiştim. Çoğuyla ilk defa karşılaşıyordum ve alışık olmadığım bu düşünce tarzını özümsemek için epey enerji sarf etmem gerekiyordu. Her ne kadar anlatılanların yarısından azını 'o an' anlayabilmiş olsam da neredeyse tüm fizik öğrenimim boyunca o okulda gördüğüm ve kazandığım soyut matematik, matematiksel yapılar ve genelleştirme kavramları hala yolcusu olduğum fiziğin derin matematiksel yollarında benim hep yol göstericim olmaya devam ediyor. Köydeki derslerde, matematiğin 'aritmetikten' farklı olarak, ilgilendiği nesnelerin özellikleri, birbiri arasındaki ilişkileri üzerine düşünme biçimi olduğunu; bu ilişkilerin formal bir şekilde nasıl tanımlanıp adım adım nasıl yapılar inşa edileceğini öğrendim. Matematik Köyü'ndeki dersler gözlerimin önüne yepyeni bir dünyaya aralamıştı.

 Toskana'dan bir köy manzarası değil, Matematik Köyü'nün ta kendisi! 
(fotoğraf: Ezgi Gülenç)

Üstelik bunları, anlayamadığım her şeyi rahatça sorabildiğim, derste tahtayı takip ettiğim derslerden farklı olarak katılarak dinleyebildiğim, çalışmak istediğim zaman her köşesinde farklı bir yer bulabildiğim, benim gibi amaçlarla orada olan insanlarla beraber yapma fırsatı bulmuştum. Sonrasında hemen hemen her yaz lisans programına katılıp çeşitli cebir ve analiz dersleri almaya devam ettim. Zamanla Matematik Köyü'ndeki dersler çoğaldı, çeşitlendi; araya fiziğe teğet geçen uygulamalı konular da girdi. Fizik konusunda ilerledikçe biraz daha özelleşmiş, dinamik sistemler, stokastik prosesler, olasılık ve istatistik, istatistiksel mekanik gibi dersler için de köyü ziyaret ettim. Ayşe Erzan'dan dinlediğim 'Ratgele Çizgeler Teorisi' (ders notları), Arif Mardin'den dinlediğim 'Rastgele Yürüyüş ve Stokastik Süreçler' (ders notları), 2017 sonbaharında köyde düzenlenen 'Yapay Öğrenmenin Matematiksel Temelleri' yaz okulu hali hazırda çalıştığım konuları bütünsel olarak etkileyen, paha biçilmez katkıları olan derslerdi.
 
İki hafta önce bir haftalığına ziyaret ettiğim köyde artık parçacık fiziğinde sıklıkla kullandığım 'Lie Cebirleri/Grupları' ve 'Geometrik Grup Teori' derslerini dinleme fırsatım oldu. Bu ay sonunda tekrar ziyaretimde bu sefer çeşitli istatistiksel mekanik ve kompleks analiz dersleri dinlemeyi planlıyorum. Hatta bu sefer ilgili ve meraklılara akşamları, deneysel ve informal bir şekilde 'Fizikte Temel Grup Teori Uygulamaları' semineri yapmak var aklımda. Üzerine biraz daha koyup seneye bir haftalık derse dönüşür belki de, kim bilir? (Köyde liseden, lisans üstüne her seviyeden ders mevcut. Bu yılki programa göz atarak ilgilendiğiniz dersler için hala başvurup siz de katılabilirsiniz.)

Böylesi bir mekanın 'atlayıp gidilebilecek' kadar uzaklıkta ve ulaşılabilir olmasının, matematikle uğraşan kişiler için nasıl bir nimet olduğunu anlatmak gerçekten zor. Ali Hoca'nın tüm uğraşılarının karşılığı olarak aldığı bu ödül köyün dünyaca tanınırlığı ve ön plana çıkması için büyük bir fırsat. Köyü yaşatmak ve köye katkı sağlamak da bizlerin boynunun borcu. Tebrikler Ali Hocam, iyi ki varsınız!
0
yorum

30 Temmuz 2018 Pazartesi

'Monte Carlo Event Generators' Okulundan İzlenimler

Her yazıya 'uzun zamandan sonra' başlangıcı yapmak yerine doğrudan konuya girsem daha iyi olacak gibi; geçen yıl Boğaziçi Fizik'te doktoraya başlamamla birlikte çalıştığım konular ve ilgilendiğim problemler de biraz farklılaştı. Astrofizik ve parçacık fiziğinin kesişimi olan 'parçacık astrofiziği'nden astro kısmını tamamen atarak sadece parçacık fiziği kısmıyla yola devam etme kararı aldım; böylece CERN'de LHC (Large Hadron Collider) deneyine ve analizimde de tamamen LHC fiziğine yönelmiş oldum. Bu vesileyle de geçen hafta İtalya'da katıldığım bir okuldan söz açmak ve biraz parçacık fiziği konuşmak istedim.

Parçacık hızlandırıcılarda atom altı parçacıkların temel işleyişini incelerken öncelikle uzun yıllar boyunca geliştirilmiş teorik modellerden ve onların öngörülerinden yararlanırız. Standart Model olarak bildiğimiz ve detayları hemen hemen 80'lere gelindiğinde büyük ölçüde tamamlanmış olan, tahminleri LHC dahil tüm parçacık fiziği deneylerinde doğrulanan bir model bize belirli bir enerjide örneğin iki protonu 'kafa kafaya' çarpıştırdığımızda ne tip etkileşimlerin nasıl parçacıklar ortaya çıkaracağını detaylıca tarif eder. Ortaya çıkan bu parçacıkların elimizdeki dedektörler üzerinde nasıl izler bırakacağı bilgisini de dedektörlerimizi geliştirme sürecinde elde ederiz. Kısacası elimizdeki ilgilendiğimiz problemin mekanizmalarını tarif eden bir teori ve deneyi yaptığımızda elde edeceğimiz ölçümlere dair pratik modeller bulunuyor. Sonrasında deneyi gerçekleştirip dedektörlerimizle ölçümler alıyor ve büyük ölçekli bir veri elde ediyoruz. Bu noktada peşinde olduğumuz iki türlü soru söz konusu olabilir:
  • Standart modelin öngördüğü bir sinyalin (örneğin bir parçacığın var olup olmadığı, özelliklerine ilişkin bir parametre-kütle, yük vb.) varlığını göstermek isteyebiliriz.
  • Standart modele uymayan, teoride bir sapmaya ya da geliştirmeye işaret edecek yeni bir sinyali keşfetmeye çalışıyor olabiliriz.
Her halükarda elde edeceğimiz veriyi, teori ve modellerimize göre 'beklentimizle' karşılaştırıp bir keşif yapabilmek için parçacık fiziğinde benzetim (simülasyon) verileri kullanırız. Bu benzetim verilerinin hepsi temelde bilgisayarlarla rastgele (gibi görünen) sayılar kullanılarak üretildiğinden, kullanılan yöntemlere Monte Carlo'daki kumarhanelerden esinlenerek verilmiş Monte Carlo benzetimleri adı veriliyor. [Monte Carlo yöntemleri konusunda geçmişte yazdığım genel bir yazı için tıklayınız.]

Solda Monte Carlo yöntemlerine ismini veren ünlü kumarhane, sağda da zarlar üzerine parçacık fiziğindeki temel etkileşimlerin Feynman diyagramları olarak bilinen halleriyle resmedildiği görsel

Bu yöntemler size, elinizde özellikleri ve birbiriyle nasıl etkileştiklerini bildiğiniz parçacıkları istediğiniz enerjide çarpıştırdığınızda ortaya ne tip ve sayıca ne kadar parçacığın çıkacağını, bunların her birinin özelliklerini hesaplayıp size çıktı olarak veriyor. Bunun için parçacık fiziğinde özelleşmiş birçok Monte Carlo Olay Üreticisi (Monte Carlo Event Generator) bulunuyor ve her biri bu konu üzerinde yıllardır uğraşan büyük gruplar tarafından kodlanıp/geliştirilip araştırmacıların kullanımına sunuluyor. Yüksek enerjilerde parçacık etkileşimlerini günümüzde en detaylı haliyle ifade etmek için kullandığımız Kuantum Kromodinamiği (Quantum Chromo Dynamics -QCD)'nin tüm incelikli detaylarının hayat bulduğu bu olay üreticileri, karmaşıklıkları nedeniyle herkes tarafından adeta bir 'sanat ürünü' olarak kabul ediliyor.

Pythia, Sherpa ve Herwig adlarıyla bilinen genel-amaçlı olay üreticilerinden, sadece olasılıklarla ilişkili kesit (cross-section) hesabı için özelleşmiş CalcHEP, CompHEP gibi programlara kadar birçok MC üreticisi bulunmakta. Bu yıl 12.'si düzenlenen ve benim de katılma fırsatı bulduğum, MCnet adlı büyük bir Avrupa Birliği projesinin eğitim ağının bir parçacısı olan Floransa, İtalya'daki okul da, bu MC üreticilerinin geliştiricilerini ve uzmanlarını bir araya getirip bu programlar üzerine çalışan ya da araştırmalarında bu programları araç olarak kullanan doktora öğrencilerine yönelik detaylı derslerden oluşuyor. Altmış kişilik dünyanın her köşesinden özellikle LHC deneylerinde çalışan doktora öğrencileri olarak bir hafta boyunca sabahtan teorik dersler, öğleden sonra da bilgisayarda uygulamalarla dolu bir hafta geçirdik. Temel düzeyden QCD'nin 'kara büyü' niteliğinde grift detaylarına kadar her düzeyde dersler vardı ve uygulamalarda da gruplar halinde seçtiğimiz bir MC üretici üzerinde çalışıp son gün elde ettiğimiz sonuçları kısa bir sunumla paylaştık. Her günün sonunda haftanın başında oluşturulan ve MC üreticisi geliştiricilerinden birinin önderliğinde biralar eşliğinde gerçekleştirilen informal 'tartışma oturumları' okulun en faydalı kısımlarındandı.

Okula ev sahipliği yapan Avuturalya kökenli fakat Prato, İtalya'da bir eğitim kampüsü bulunan Monash Üniversitesi'nin etkileyici bir mimariye sahip binasındaydık

Bu vesileyle Roma ve Floransa'yı da gezip görme fırsatım oldu; mevcut Euro/TL kuruyla kendimi epey kısıtlamak durumunda kalsam da iki şehrin mimarilerinden, sanatla dolu müzelerine kısa sürede deneyimleyebildiğim kadarıyla benim için fazlasıyla etkileyici bir deneyim oldu.

Neyse ki Kolezyum manzarası önünden bir selfie çektirebilmek kurdan etkilenen bir şey değil...

Okuldan edindiğim bilgiler ve deneyim eşliğinde de yakın zamanda başlayacağımız bir proje için iyi bir altyapı edinmek konusunda bir adım daha atmış oldum. İlerleyen zamanlarda projeden ve gelişmelerden burada da bahsetmeyi planlıyorum. GökGünce'nin yanında teknik fizik/matematik yazılarımın yer aldığı 'Aslında Fizik' blogu ve çalışmalarına başladığım ve yakın zamanda içerik oluşturmaya başlayacağım 'bilimsel hesaplama ve programlama' üzerine blogumla (yapım aşamasında!) tekrar 'blogsphere'e dönmeyi umuyorum. Bu yazı da bu amacın ilk adımı olsun diyelim. İleri okumalar ve araştırma için:

  • Ders sunumlarına okulun Indico sayfasından erişebilirsiniz. (Eski okulların içerik ve derslerini görmek ve MCnet hakkında detaylı bilgi için: MCnet)
  • MC üreticilerini genel olarak incelendiği 'review' makale için: General-purpose event generators for LHC physics (arXiv bağlantısı)
  • MC üreticilerini anlamanın en güzel yolu kendinizin basit bir tane geliştirmesi. Temel hesaplamaların ve kodların yer aldığı güzel bir tutorial: How to write your own Monte Carlo event generator (makale, sunum ve kodların yer aldığı site)
  • 2017'de İTÜ Fizik Haftası'nda Monte Carlo yöntemleri hakkında verdiğim genel sunumun slaytlarına Github'dan ulaşabilirsiniz.

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki