internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2
yorum

23 Ağustos 2016 Salı

"İşgal Edilen" İnternetin Yıldönümü

Bugün 23 Ağustos, "Internaut Günü"; hali hazırda bizim için verili olarak gelen, alışkanlığın çok daha ötesine geçmiş bir şeyin World Wide Web (www)'nin keşfinin 25. yıl dönümü adına kutlanıyor bu tarih. 1989 Mart'ında CERN'de çalışmalar yapan genç bir araştırmacı Tim Berners-Lee'nin araştırma labaratuarındaki bilimsel bilgilerin daha kolay paylaşılması amacıyla ortaya attığı bilgi dolaşım ağı ve ardından 1990 Aralık ayında internet üzerinde ilk web sitesi  günümüzde hayatımızın vazgeçilmezi olmuş devasa ağın ilk adımlarını atmış oldu. Bu yaz kendi çalışmalarım nedeniyle CERN'de bulunuyorum; bugün web'in bahsi geçen doğuşuna şahitlik etmiş odayı ve Tim Berners-Lee'nin odasını bulmaya çalıştım kampüste. Bina 2 olarak geçen yerin koridorunda şöyle bir plaka asıldığını keşfettim:


Üzerinde "Bu ofislerin bulunduğu koridorda World Wide Web'in en temel teknolojileri geliştirildi." diye başlayıp yukarıda kısaca değindiğim tarihi ve Tim Berners-Lee'nin oynadığı rolden bahsediliyor.

İlk web sitesinin tarihi bugünle çakışmasa da bugünün anlam ve önemi için koyulmuş ismin içeriğini araştırınca, "internaut"'un interneti hakim bir şekilde kullanma bilgisine sahip ve tarihi konusunda farkındalığıa sahip olan kişi olarak tanımlanmış. Tanımın ilk kısmı için üç-dört yaşında elinde akıllı telefon ya da tablet'le dolaşan çocuklara dahi sorsak gerçekten de öyle olduklarına dair cevap alacak olsak da ikinci kısım için doğru düzgün cevap verecek pek kimse bulamayız gibi geliyor. İlk kısıma övünerek cevap verenler  birer "internet kullanıcısı" olduğunu sansa da internet ile 'world wide web'in farklı şeyler olduğunu, o tıkladığı anda her şeyi "mucizevi şekilde" karşısına getiren sistemin altında işleyen mekanizmaların ucundan dahi haberi olmadığının farkında değil. Her şeyin hızla tüketildiği dünyada internet de dönüp dolaşıp tüketilen ve üzerine düşünülmeyen bir hal almış durumda ne yazık ki. Ama hayatımızın içerisine bu kadar girmiş bir şey hakkında farkındalık sahibi olmamak yanında büyük tehlikeler getiriyor farkında değiliz.

Tim Berners-Lee'nin 1994'ten bir fotoğrafı; arka planda www'in ilk zamanlarıdan internet sayfaları açık ( Kaynak: CERN)

Geçenlerde bu konuyla ilgili çok dramatik bir makale okudum. İran'da bundan 8 yıl önce yazdığı blog yazıları nedeniyle hapse atılan ve sonrasında hapisten çıktıktan sonra internetin geldiği hali şaşkınlıkla görerek kaleme aldığı müthiş etkileyici bir yazı: "Kurtarmamız Gereken Web (Türkçe)" (orjinali-İngilizce) Geçmişteki gibi internetin ve www'in bilgiyi ve fikirleri demokratikleştirici gücü, insanların istediklerini bloglar ve benzer mecralarda yazıp paylaşarak, birbirleriyle tartıştıkları, uzun uzun okudukları ve kafa yordukları zamanlardan bahsediyor öncelikle. İnternet içeriğinin belirli içerik tekelleri tarafından kısıtlanmadığı, tüm sistemlerin hyperlink denen bağlantılarla birbirine can damarlarıyla sımsıkı bağlandığı zamanlar. Günümüzde dönüp dolaşıp Facebook, Twitter gibi uygulamalardan bize izletilen, "bize göre tasarlandığı" iddia edilen televizyon misali bir internetten epey farklı. Çeşitliliğin sıfıra indiği, bir anda trendlerin ortaya çıktığı, herkesin aynı şeyleri izleyip, aynı şeylere güya 'kafa yorduğu", paylaşma ve beğenme döngüsünde kaybolup gitmiş bir internet değil. Tüm içeriğin Google ve Apple gibi devler tarafından indekslenerek gene 'kişiselleştirildiği' iddia edilerek arkada çalışan algoritmalardan bir haber olduğumuz, sürekli gezinirken bıraktığımız izlerle izlendiğimiz, her klavye tuşumuzun, fare tıklamamızın bize daha iyi ne satabiliriz fikri için bir veriye dönüştüğü bir internet. Makalede o kadar vurucu ve dramatik tespitler var ki, örneğin biri şöyle:

Akış, mobil uygulamalar ve hareketli görseller. Bunların hepsi televizyon-internetine yönelen, kitaplar-internetinden bir ayrılışa işaret ediyor. Doğrusal olmayan bir iletişim şeklinden — düğümler, ağlar ve bağlantılardan, merkezileşmiş ve hiyerarşileri bulunan doğrusal bir iletişim şekline gidiyormuş gibi görünüyoruz. 
Web icat edildiğinde bir tür televizyon olarak tasavvur edilmemişti. Ama, hoşunuza gitsin ya da gitmesin, gittikçe televizyona benziyor: Doğrusal, pasif, programlanmış, içe dönük. 
Facebook’a girdiğimde kişisel televizyonum başlıyor. Tek yapmam gereken sayfayı kaydırmak: Arkadaşlarımın yeni profil resimleri, güncel olaylar üzerine fikir parçacıkları, yeni yazıların kısa açıklamalı linkleri, reklamlar ve tabii ki kendi kendine oynayan videolar. Arada sırada beğen veya paylaş butonuna tıklıyorum, insanların yorumlarını okuyup kendim bir tane yazıyorum veya bir makale açıyorum. Ama Facebook’un içinde kalıyorum ve o benim beğenebileceğim şeyleri yayın yapmaya devam ediyor. Web’in geleceği bu değil. Bu gelecek televizyon.

Buna paralel, geçen günlerde her bölümüyle kafamı açan favori sesli yayınlarımdan Freakonomics "Is the Internet being ruined?" (Internet iflas mı ediyor/ettiriliyor?) adında harika bir program yayınladı. 1960'lardan itibaren internetin oluşumuna katkı koymuş insanların iç geçirerek üzüntüyle anlattıkları gerçekten çok dramatik. İnternetin dönüp dolaşıp bugünkü gibi kapalı devre bir sistem olmasını engellemek için en başta ne kadar mücade verildiği ve bunun ne kadar önemsendiğiyle bugün tüm bu can sıkıcı duruma karşın herkesin elinde patlamış mısırla aval aval izlediği şeyin aynı şey olduğuna inanmak gerçekten çok güç.

Bu blogu yazmaya başlayalı sekiz seneden daha fazla oluyor. Bilgisayar ve internet ve web'le tanışmamın üzerinden de yirmi yıla yakın zaman geçti herhalde. Tüm bu süreçte internetin evrilip dönüştüğü nokta ve gelecekte hızla gittiği yer nedeniyle, bugün için atfedilmiş günü içim rahat bir şekilde kutlamaya el vermiyor. İlk zamanlarda yazdığım yazıları herhangi bir sosyal medya ağında paylaşmadan yüzlerce kez okutabilirken, bu yazıyı sadece buraya yazıp bıraksam okunma sayısı 20-30'u geçmeyecek biliyorum. Ne yapalım biz de sistemin bir parçası olarak paylaşıp insanların beğenmelerini bekleyeceğiz, şanslıysam aralarından biri ufak bir yorum da yazar belki… Bu karamsar noktayı göz önüne alarak gidişatı değiştirmeye ufacık da olsa ihtimal vermek ve farkındalık yaratmak için bu yazıyı yazıyorum aslında, üzerime sorumluluk hissederek. Yoksa bizim için tasarlanmış bu televizyonu izlemeye devam edip gideceğiz...
0
yorum

26 Kasım 2012 Pazartesi

Bilgi küratörlüğü üzerine

Blog ve podcast listemin yüzlerce kaynakla dolup taşmasıyla sürekli “öncelik” listeleri yapar buluyorum kendimi. Ama bir süre sonra bu öncelik listeleri için de ayrıca bir “öncelik” listesi hazırlamak gerekiyor ki okumak/dinlemek gereken onlarca nitelikli kaynak günün sonunda “Hepsini Okundu İşaretle” fonksiyonu ile sonsuza kadar internet boşluğuna yuvarlanıyor.. Her gün okuyamadığım ya da “bugün bilmediğim birşey öğreneceğim” diye başına oturduğum onlarca yazıdan kaç tanesi acaba gerçekten düşündüğüm gibi değerli ya da böyle bir “değer” söz konusuysa bu değeri atayan ne?

 

fourthought Oldukça muğlak ve yuvarlak sözlerle konuya girdim ama bahsetmek istediğim geçen günlerde BBC4’da yayınlanan Four Thought adlı programa konuk olan Maria Popova’nın “bilginin kürate edilmesi” kavramı.. Popova’yı tanımayanları öncelikle muhteşem sitesi Brain Pickings’e alalım (şimdi bağlantı vermeyeceğim, tıkladıktan sonra geri dönüp dönmeyeceğiniz konusunda emin değilim :) )Kısaca özetlersek Popova, günümüz “bilgi devrinde” özellikle internet gibi yığınla bilginin sürekli oluşturulduğu bir dönemde “nitelikli” bilginin birileri tarafından yüzeye çıkarılıp işaret etmesi gerektiğini savunuyor ve bunu tıpkı galerilerde ya da sergilerde belli eserlerin seçilip sergilenmesi konusunda bir plan yapılması olarak tanımlanabilecek “küratörlük”e benzetiyor.. Sitesi Brain Pickings’de bilimden, edebiyata, modern sanatlardan, mimariye onlarca konu hakkında birbirine bağlantılar veren, birbirinden beslenen yazılar yayınlanıyor düzenli olarak. Popova, farklı farklı alanlardan beslenerek, orada olanı ortaya çıkarıp aradaki bağlantıları kurup ona işaret etmek olarak tanımlıyor yaptığı işi. Çünkü ancak bu şekilde kurulan bağlarla mevcut bilgilerden yeni bilgiler oluşturulabileceğini ve “combinatorial creativity”(kombinatorik yaratıcılık) dediği kavramın gelişebileceğini iddia ediyor.

 images

BBC4’daki programı dinlemek için bu bağlantıyı takip edebilirsiniz. (Yazı formatını tercih edenler için konuşmanın özeti denebilecek bir yazı da burada.)

 

Popova’nın bilgiye bu yaklaşımı benim aklıma fazlasıyla yatıyor; farklı farklı alanlardan beslenerek, düşünce dünyasında yeniliklere yol açmak günümüzdeki internette ancak “filtrelenmiş”, rafine bilgiler sayesinde oluyor; bunun içinde Popova gibilere fazlasıyla minnettar olduğumu söylemeliyim.

 

Brain Pickings’i ziyaret etmeyi, hatta her gün tıklamayı unutmayın(her gün üç makale yayınlanıyor).

 

Ayrıca Popova’nın Tumblr’da “kürate” ettiği bir diğer site Exp-lore : http://exp.lore.com/ kesinlikle tavsiye edilir.

0
yorum

25 Kasım 2012 Pazar

Youtube bizi daha zeki mi yapıyor?

Özellikle ik-üç kişilik arkadaş gruplarının, gece geç saatlerde, muhabbet de artık dönmüyorsa, "abi şu videoyu izledin mi?","bu videoyu kesin görmelisin" şeklinde veryansınları ile karşısında saatlerce zaman geçirilebilen bir site Youtube… İçinde barındırdığı onca "komik" videonun yanında bir o kadar da eğitim amaçlı, zamanınızı değerlendirip keyifle birşeyler öğreneceğiniz birçok videoya da ev sahipliği yapıyor. Her hafta "çılgın bir fikri" ortaya atıp bunu kanıtlamak adına onlarca argüman üreten PBS'in harika fikir serisi "Idea Channel" bu hafta şunu soruyor : "Is Youtube Making Us Smarter?" (çev: Youtube bizi daha zeki mi yapıyor? )

 

 

Videoda verilen örnekler arasında benim de favorilerim olan MinutePhysics, Vi Hart, PBS Off Book ve Smarter Everyday'in bulunması hoşuma gitti. Bu yayınlar sadece Youtube üzerinde varlar (Vhart hariç sanırım - kendi blogunda da yayınlıyor) ve yapım kaliteleri çok çok başarılı.

 

Youtube'da zaman öldürken kedi videoları ya da ilginçlikler yapan insan videolarının yanında bu alternatiflere de bir göz atmak da yarar var. Videonun “Description” kısmında referans verdikleri tüm video kanallarının bağlantılarını vermişler..

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki